Gölcük Depremi, İzmit Depremi, Marmara Depremi veya 17 Ağustos Depremi olarak anıldı. 17 Ağustos 1999 günü, yerel saatle 03:02 de, Kocaeli Gölcük merkezli, 7.5 büyüklüğünde gerçekleşen deprem, büyük çapta can ve mal kaybına neden olmuştu. İnsanlar canlarını, sevdiklerini, yuvalarını, geleceklerini, umutlarını kaybettiler. Gidenler geri gelmeyecekti, hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Üzerinden tam 11 yıl geçti. Acıların dinmesi, yaraların sarılması için bu süre yeterli mi, düşünmek lazım. Acılar nasıl dinecek? Ana, baba, kardeş, eş, çocuk, gidenler gelmeyecekti. Geçen günler, kaçırılan fırsatlar, kaybedilen sağlık ve nice yaralar yıllar içinde sarılabilecek miydi?

Deprem sonrası oluşan ağır faturayı incelemek, konunun önemini anlamada yardımcı olacaktır. Devlet planlama teşkilatı, çok önemli bir çalışmaya imza atarak, 7 Eylül 1999 tarihinde, depremin ekonomik ve sosyal etkileri ile ilgili bir rapor hazırlamıştır. Bu rapor deprem tehlikesinin gerçek boyutunu yansıtmaktadır.

Gölcük Depremi, ülkemizin hem sosyal hem de ekonomik aktivite bakımından en ağırlıklı bölgesinde etkili olmuştur. Deprem, Kocaeli, Sakarya, Yalova, İstanbul, Bolu, Bursa ve Eskişehir illerini kapsamış ancak Kocaeli, Sakarya ve Yalova’da çok büyük can ve mal kaybına yol açmıştır. Deprem, Türkiye nüfusunun %23’nün yaşadığı bölgede etkili olmuştur. Depremin en ağır can ve mal kayıplarına neden olduğu bölge nüfusu ise, ülke nüfusunun %6’sı civarındadır.

Resmi raporlara göre, 17.480 kişi ölmüş, 23.781 kişi yaralanmış ve 505 kişi sakat kalmıştır. 130.000’i aşkın bina çökmüş ve yaklaşık 600.000 kişi evsiz kalmıştır. Yaklaşık 16 milyon insan depremden değişik düzeylerde etkilenmiştir. Şunu söylemekte de fayda var. Resmi olmayan rakamlarda, yaklaşık 50.000 kişinin öldüğü, hafif-ağır olmak üzere 100.000 kişinin yaralandığı ifade edilmektedir.

Deprem nedeniyle, konut, ticari, sanayi yapıları, yollar, otoyollar, köprü ve altyapı tesislerinde önemli kayıplar meydana gelmiştir. bu kayıplar nedeniyle, makine, teçhizat, mamul ve yarı mamul mal stoklarında büyük eksiklikler oluşmuştur. Bu nedenle milli hâsılada da önemli kayıplar oluşmuştur.

Depremden sonra Bayındırlık Bakanlığı’nın yaptığı ilk belirlemelerde 120.000 konut ihtiyacı olduğu belirlenmiştir. O gün için gerekli kaynak 2.5 milyar dolar olarak tahmin edilmiştir. Orta hasarlı binaların onarım ve güçlendirmesi için yaklaşık 1 milyar dolar kaynak ihtiyacı duyulmuştur. Vatandaşların geçici konut ihtiyaçlarının sağlanması amacıyla hemen yapılması planlanan 35.000 prefabrik konutun maliyeti yaklaşık 120 milyon dolar civarındadır. Devletin sadece konut ihtiyacı için hiç hesapta olmayan yaklaşık 3.6 milyar dolar bir harcama kalemi olmuştur.

Yol, otoyol, demiryolu, liman, kanalizasyon, içme suyu, elektrik üretim ve iletiminde ortaya çıkan hasarların giderilmesi için yaklaşık 1 milyar dolar harcanmıştır. Bölgedeki nüfusun ve sanayi tesislerinin yeni yerleşim alanlarına taşınmasından kaynaklanacak maddi ve sosyal problemleri matematiksel olarak hesaplamak mümkün görünmemektedir.

Hem üretimin belli bir dönem durması, hem sermaye stoku ve iş gücünden meydana gelen kayıplar nedeniyle üretim kapasitesindeki düşüşe bağlı olarak, bölgedeki katma değerde zayıflama olmuştur.

Deprem Bölgesinde yüzlerce okul hasar görmüş, onlarca okul yıkılmıştır. Aksayan eğitim-öğretimin maddi olarak karşılığının belirlenmesi söz konusu değildir. Birçok öğretmen ve eğitim personeli depremde hayatlarını kaybetmişlerdir. Benzer şekilde sağlık yapıları hasar görmüş ve buralarda çalışması beklenen insanlar hayatlarını kaybetmişlerdir. Birçok yetiştirme yurdu, huzurevi ve sağlık ocağı yıkılmıştır.

İnsanlar karşılaştıkları bu felaketten sonra fiziksel ve ruhsal sorunlarla karşı karşıya kalmışlardır. Şu bir gerçektir; 17 Ağustos Türkiye’nin kaderinde kritik bir noktadır. Devletin ve milletin toparlanması kolay olmamıştır. Nitelikli iş gücünde önemli kayıplar yaşanmıştır. Depremin faturası yaklaşık (hesaplanabildiği kadarıyla!) 20 milyar dolardır.

Deprem felaketi çok sayıda ailenin bir veya birden fazla üyesini kaybetmesine veya tamamen yok olmasına sebep olmuştur. Can kayıpları, özellikle anne ve babasını kaybeden çocuklar, özürlüler ve yaşlılar gibi aile üyelerinin, bakım ve korunma ihtiyacını açığa çıkarmıştır. Kimsesiz kalan çocukların sayısı yüzlerce olmuştur. Bunun yanında depremin yol açtığı ölüm, yaralanma ve sakatlıklar sebebiyle gelir kaynaklarını kaybetmiş aileler oluştu. Bu ailelerin barınma ve geçim imkânlarının yeniden sağlanması önemli bir sorun teşkil etmiştir.

Deprem sadece binaların yıkılmasına yol açtığı için ekonomik olarak görülecek bir problem değildir. Depremin ekonomik olduğu kadar sosyal faturaları da ağır olmaktadır. Ülkemiz deprem açısından önemli bir risk altındadır ve bu risk kendini Erzincan da, Bingöl de, Gölcükte ve birçok yerde defalarca hissettirmiştir. 17 Ağustos vesilesi ile ülkemizin bu önemli problemini bir kez daha dile getirdik. Gerekli tedbirlerin alınması, ortak çalışmaların yapılması ve bir daha ülkemizin depremlerden etkilenmemesi dileğiyle…