Yarın, Başyurt-Karakoçan Depremi’nin üzerinden tam iki yıl geçmiş olacak.

Takvim: 8 Mart 2010, saat: sabaha karşı 04:32.

Yaklaşık 6.0 büyüklüğündeki depremde 42 vatandaşımız hayatını kaybetti, 137 vatandaşımızda yaralandı.

Demirci de taziye çadırında konuştuklarımız hala kulaklarımdadır.

Yaralar belki bizlere göre sarıldı ama birde depremi yaşayanlara, sevdiklerini kaybedenlere sormak lazım.

Deprem hatırlarsınız, Okçular Köyü’nde büyük hasara yol açmıştı. Deprem olduğu sırada iki oğlu ile uyuyan anne Ayten ÇİÇEK, küçük oğlu ile beraber enkaz altında kalarak hayatını kaybetmişti. Hayatta kalan büyük oğlu yaralı kurtulmuştu.

Biraz hafızalarımızı zorlarsak Keko ÇİÇEK ismini hatırlayacağız. Keko tedavisinden sonra basında çok uzun süre yer almıştı.

Birçok kişi ve kuruluş Keko’ya birçok sözler verdi. Keko, çok sevdiği Arda Turan ile maça çıkmıştı. Vakit geçtikçe depremi de Keko’yu da unuttuk. Keko kendini hatırlatamadı ama deprem kendini Kütahya’da, Van’da ve Erciş’te hatırlattı.

Depremden maddi ve manevi etkilenmemenin tek yolu var gibi görünüyor. O da depreme dayanıklı evlerde oturmaktır.

Deprem olan bölgelerde, deprem konutları yapıldı ama maalesef deprem öncesi ülkemizin hiçbir yerinde kırsalda veya şehirlerde yapısal yenilenme anlamında fiili adımlar atılabilmiş değildir.

Ülkemizin yapısal performans durumu neredeyse tüm yerleşim birimlerinde aynıdır. En güvenli diye bileceğiniz bölgelerde bile sağlıklı yapı denetiminin geçmişi on yıl değildir. Yani deprem dayanımı yetersiz yapı stokumuzun çok büyük miktarlarda olduğunu ifade edebiliriz.

Deprem dayanımı yetersiz bu yapı stoku ortadan kaldırılmadan ülkemiz rahat bir nefes alamayacaktır. Çünkü her deprem canlar alarak, canımızı yakmakta ve bununla beraber milletimizi derin bir borç batağına saplamaktadır.

Deprem dayanımı yetersiz yapı stokunun büyüklüğü elbette çalışmaları zorlaştırmaktadır. Ancak bir yerlerden başlamak gerekiyor. Öncelikle bu sorunu gündemimizden asla çıkarmamalıyız. Çünkü bu sorunu gündemde tutmak belki de çözümün yarısını oluşturacaktır.

İlimizde de yapı stokunun durumu ülkemizdekinden farklı değildir. Bununla beraber bölgemizde sürekli depremler olmakta ve gerek üzerinde bulunduğumuz gerekse yakınımızda geçen fay hatlarından dolayı ciddi bir risk altındayız.

Elazığ’ın tamamını çok kısa bir sürede yenilemek mümkün değildir. Fakat çalışmaların bir an önce başlamasına ilgisizliğimizden başka bir engelde görünmemektedir. Olası yıkıcı bir depremi en az hasarla atlatmak ancak yenilenmiş yapılar ile mümkün olacaktır.

8 Mart 2010 Başyurt-Karakoçan-Elazığ Depremi’nin acısını hep beraber yaşadık. Buna benzer veya çok daha büyük acıları yaşamak istemiyorsak, en kısa zamanda ilgili ve yetkili herkesin ortak yürüteceği çalışmalar başlamalıdır.

O gün vefat eden tüm vatandaşlarımıza tekrar yüce Mevla’dan rahmet, yakınlarına sabırlar diliyorum.