19 Mayıs Perşembe gecesi saat 23:15 de, Kütahya’nın Simav İlçesi merkezli, büyüklüğü 5.7 olarak ifade edilen bir deprem meydana geldi. Ana şoktan sonra ilk 1 saatte, büyüklükleri 2.3 – 4.8 arasında değişen 11 adet artçı deprem olmuştur. Deprem Kütahya ve ilçelerinde kuvvetli, İstanbul, Bursa, Çanakkale, Eskişehir, Ankara ve Uşak’ta hafif hissedilmiştir. Demirci, Emet, Şaphane ve Pazarlar ilçelerinde binalarda hasarlar meydana gelmiştir.

Türkiye’nin herhangi bir bölgesindeki depremin sürpriz olmayacağı gibi, Kütahya’daki depremde sürpriz olmamıştır. Bu bölgede en son hasar yapan deprem 17 Şubat 2009 Depremi (4.8 büyüklüğünde) olmuştu.  Kütahya çevresinde etkin olan tarihsel depremlere bakıldığında, 1928 yılında M=6.2 büyüklüğünde Emet, 1944 yılında M=6.2 büyüklüğünde Şaphane, 1970 yılında M=7.2 büyüklüğünde Gediz ve 1970 yılında M= 5.9 büyüklüğünde Çavdarhisar depremleri son yüzyılda bölgede ağır hasar yapmış depremlerdir. Bu depremlerin ciddi tahribatlara neden olduğu görülmektedir ve bu faylarda bu tür depremlerin olması normaldir.

Türkiye Deprem Bölgeleri haritası incelendiğinde Kütahya da aynen Elazığ gibi 1. ve 2. Derece Deprem Bölgesidir. Bunun anlamı şudur: Bu bölgelerde her zaman şiddetli ve çok şiddetli depremler oluşabilir ve bu bölgedeki yapılar ağır hasar görebilirler.

Kütahya’da depremden kaynaklanan can kaybı sayısının, göçen binalardan olmaması bir nebze rahatlamamızı sağlıyor. Şu anda binlerce insan çadırlarda yaşamak zorunda kaldı. Okullar tatil edildi ve hayat durma noktasına geldi.

Yıkılan binalardan dolayı can kaybı olmadı ancak binaların durumu yine geleceğimizi etkileyecektir. 4-5 gün gibi kısa bir sürede yöredeki ve çevredeki yapıların tamamının incelenmesi elbette mümkün değil ancak buna rağmen incelenen binaların durumu bile içinde bulunduğumuz tabloyu çok net ifade etmektedir.

22.05.2011 tarihi itibari ile hasar tespit komisyonlarınca rapor edilen bilgiler maalesef yapı durumunun hiçte iç açıcı olmadığını gözler önüne sermektedir.

Kütahya Valisi Sayın Kenan Çiftçi’nin yaptığı basın açıklamasını aynen aktarıyorum: “Hasar tespit komisyonu 2 bin 138 konutu inceledi. Bunlardan 547 tanesine “sağlam”, 792’sine “hasarlı ve oturulamaz”, 785’ine “hasırlı ama oturulabilir”, 14’üne “yıkık” ve 53 konuta da “çok acilen boşaltılması gerekir” raporu verdiler.”

Depremin maddi sonucunu yine binlerce binanın kullanılamaz hale gelmesi şeklinde özetleyebiliriz. Peki bu sonucun sonucu(!) ne olacaktır asıl oraya bakmak gerekir. Binlerce hasarlı ve yıkık bina, milyarlarca TL anlamına gelir. Vatandaşların bu yarası elbette devlet tarafından sarılacaktır ancak yatırıma harcanacak veya borçlarımızı ödeyecek paralar, hiç hesapta olmayan ama zaruri bir yere harcanmak zorunda kalınacaktır!

Mesele şudur, biz birkaç yılda bir seyretmek zorunda kaldığımız bu korku filmini nasıl vizyondan kaldırabiliriz? Cevabı biliniyor: 1) Mevcut deprem dayanımı yetersiz yapı stokunu milli stratejilerle yenilemek, 2) Yeni inşa edilen ve kontrol ediliyormuş gibi görünen binaların, gerçekten kontrol edilerek, depreme dayanıklı inşa edilmesini sağlamak.

Deprem konusu Türkiye’de yediden yetmişe herkesi ilgilendiren milli bir konudur. Maddi boyutunun yanında manevi, sosyal ve psikolojik anlamda önemli yükler getirmektedir. Bugün Simav’da 2000’e yakın öğrenci, Lisans Yerleştirme Sınavı (LYS) ve Seviye Belirleme Sınavı’na (SBS) girecektir. Bu çocukların psikolojik durumunu maalesef çok yakında televizyonlardan seyredeceğiz. Binlerce aile evsiz kalmıştır. Bu insanların yeni bir yerlere yerleştirilmesi en iyi ihtimal aylar alacaktır. Geçici konutlara yerleştirilen vatandaşların geçmiş depremlerde ne sıkıntılar yaşadığını hep beraber gördük.

Ülkemizin kendisine, depremden en az düzeyde etkilenmesi için, aklı başında kentsel ve kırsal yerleşim bölgeleri yapıları, yenileme projeleri hazırlaması gerekmektedir. Yenileme projeleri; milli bir strateji doğrultusunda, ilgili her kurum ve kuruluşu ortak ederek, siyasi ranttan uzak, el birliği ile yürütülmeli ve çok kısa zaman içerisinde uygulanmalıdır.

Depremle ilgi sloganımızı bir kez daha hatırlatalım; “Medeniyet seviyesi yüksek, gözünü yıllar sonrasına dikmiş, hedefleri ve büyük projeleri olan toplumlar, depremde en güvenli mekânları kendi evleri olan toplumlardır”.