İnsan karakterinin önemli bir özelliği olsa gerek, hayatındaki olumsuzlukları önceden farkına da varsa, olay başına gelene kadar pek önemsemiyor. Olay meydana gelince de, ahlar, vahlar, keşkeler fayda etmiyor. Bu sırada, tedirginlik katsayısı üst seviyede, gerekli tedbirler alınması hususunda herkes hem fikir. Aradan zaman geçtikçe tedirginlik katsayısı düşer ve biz başımıza gelenleri unuturuz. Tahmin ediyorum bu konu ile ilgili hayatınızdan örnekler hafızanızda belirmiştir.

Tedirginlik katsayısının sürekli belirli bir seviyede olması şarttır. Bizim ifade ettiğimiz tedirginlik katsayısı insanları rahatsız eden bir olgu değildir. Aksine önceden tedbir alan, sorumluluklarını yerine getiren ve sonu mutluluk olan bir katsayıdır.

Elazığ’ımız riskli deprem kuşağında yer almaktadır. 2007 Şubat ve 2010 Mart’ta yaşadığımız depremler hafızalarımıza çok acı olayları kazıdı. Evimizden çıkmamızı bile gerektirmeyecek bir sarsıntıda onlarca insanımızı kaybettik. Sonrasında hepimiz kolları sıvadık. Hepimiz diyorum çünkü vatandaşında gündeminde bu konu vardı. Günlük sohbetlerimizin önemli bir bölümünü bu konu oluşturuyordu. Sadece 6 ay geçti. Gündemimize bir göz atalım. Tedirginlik katsayısı düştü ve deprem gündemi bitti. Gündemde yer almayan konuların ilerlemesi sadece vicdanlara kalmıştır. İlerleme ve gelişmeler sadece vicdanlarla değil, kanun ve yaptırımlar sayesinde olacaktır.

Elazığ’ın büyükşehir olma konusundaki tansiyonunun çok çabuk düşmesi de üzücü olaylardan biridir. Genellikle bu tür konularda önemli çalışmalar olmasa da en azından yapıcı eleştiriler olurdu. Bırakın eleştirileri konu hakkında fikrini ifade edenlerin sayısı bile hafızalarda kalacak kadar azdır. Özellikle sivil toplum kuruluşlarının Elazığ’ın gelişimini proje ve icraatlarıyla desteklemeleri gerekmektedir. Bazen bırakın projeyi ve icraatı, sadece sorunu dile getirmek ve sürekli güncel tutmak bile büyük bir hizmet olmaktadır. Maalesef böylesine önemli bir konuda bunu yapamadık.

İlimizde birçok kurumun bölge müdürlüğü bulunmaktadır. Ancak bunun aksine ilimizde meslek odalarının şubeleri değil temsilcilikleri bulunmaktadır.

Meslek odaları en büyük sivil toplum kuruluşları arasında yer almaktadır. Bir meslek odasının bir ilde şubesi olması, o ilde bir kurumun bölge müdürlüğünün olması gibidir. Ancak temsilcilik, kurumlardaki şube şefliğinin karşılığıdır. Burada bir yanlış anlaşılma olmasın. Bir teşkilat hizmetli personelinden, genel müdürüne kadar çok değerlidir ve herkesin yaptığı görev takdire şayandır. Her personel, her görev zincirin olmazsa olmaz halkalarından biridir. Bizim anlatmak istediğimiz şudur. Eğer Elazığ’ın gelişmesini ve büyük şehir olmasını istiyorsak, her kurum ve kuruluş gelişmek zorundadır. Meslek dışı konuşup kimseyi zan altında bırakmak istemiyorum. Uzağa gitmeye gerek yok. 1967 yılından beri Devlet Mimarlık ve Mühendislik Akademisi’nde ve Fırat Üniversitesi’nde İnşaat Mühendisliği Bölümü vardır. Bu bölüm yaklaşık 3.000 civarında inşaat mühendisi yetiştirmiştir. (Ayrıntılı bilgilere www.firat.org.tr adresinden ulaşabilirsiniz.) Bugün inşaat mühendisleri odasının Elazığ da temsilciliği bulunmaktadır. Zamanında ülkenin inşaat mühendisi ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılayan bu ilin meslek odasının şube düzeyinde olması gerekmez mi?

Aklıma gelen ilk bahanenin önünü şimdiden kesmek isterim. Yaklaşık 30 yıl önce şube Elazığ da idi ancak o dönemdeki siyasi olaylardan dolayı Diyarbakır’a alındı. Daha geçen yıl Ankara şube de olaylar oldu. Bu şubeyi kapatmak mı lazım? Bu bahaneyi bizim insanımızın dile getirmesi üzücüdür. Diyarbakır’daki şube elbette kapatılmasın ancak Elazığ layık olduğu şubeye kavuşsun.

İllerin gelişmesi hususunda sivil toplum kuruluşlarına büyük görevler düşmektedir. Hiçbir çalışmaya gücü yetmeyenin bile sorunları basından dile getirmesi, sorunların çözümüne büyük katkılar sağlayacaktır.

Tadında tedirginlik katsayısının kişileri, kurumları, kuruluşları ve hatta devletleri zinde tutacağı kanaatindeyiz.