23 Şubat 2012 tarihinde günışığı gazetesi manşetten, “Kentsel Dönüşüme Hız Verilmeli”, diyordu. Bu başlık ses getirdi. Siyasetçiler ve bu konuda çalışmaları olanlar konu ile ilgili fikirlerini paylaştılar. Yaklaşık 2 aydır, kentsel dönüşüm, afet riski ve deprem konusunda konuşanları mum ile arar olduk.

Bu durum sadece memleketimize has değil, ülke genelinde de durum aynı. Kucak açılan Van’lı kardeşlerimiz yavaş yavaş memleketlerine geri gönderiliyor. Erzincan’ı unuttuk, Gebze’yi, Kocaeli’yi, Bingöl’ü unuttuk. Van’ı da birkaç aya kalmaz unuturuz demiştik, onu da unuttuk.

Bu aslında unutkanlık değil, sorumluluktan, çok ağır bir yükten kaçış.

Kentsel dönüşümün hayali bile evet zor ama kaçınılmaz. Kaçınılmaz ama biz kaçıyoruz.

Peki, nereye kadar kaçacağız?

Maalesef başımıza gelene kadar, anlaşılan o ki kaçacağız. Bu kaçış çare midir?

Hayır, bu kaçış, felaketin kucağına doğru emin adımlarla ilerlemektir.

Bu kaçış, çıkmaz sokakta yol aramaktır.

Çare nedir?

Çare, birlikte, beraberlikte, ortak akılda ve gerçeği görmektedir.

Kentsel dönüşüm ancak ve ancak yerel organların faaliyete geçmesi ile yapılabilir.

Bu konuda valilik ve belediyelere çok büyük görevler düşmektedir. Çevre ve Şehircilik Bakanımızın ifadeleri ve kentsel dönüşüm yasası da bu doğrultudadır.

Özellikle belediyeler, kentsel dönüşümün kalbidir. Bu kurumlar, memleketlerin kaderlerini belirleyeceklerdir.

Boş geçen bugünler bir an önce değerlendirilmelidir. Mevcut yapıların mahalle bazında deprem dayanımlarının belirlenmesi ve riskli alanların tespit edilmesi için bir kentsel dönüşüm kanununa dahi ihtiyaç yoktur. Mevcut belediye ve imar kanunu, belediyelerin bu çalışmaları yapmasına herhangi bir engel getirmemektedir.

Riskli alanların tespiti için bir an önce bir araya gelinmesi gerekir. Sadece bu çalışma bile oldukça karmaşık ve disiplinler arası bir çalışmayı gerektirmektedir, kurumlar arası diyalog ve ortak verimli çalışmalar gerektirmektedir.

Bu çalışmalar ne zaman başlamalı? diye bir soru akıllarda var. Zaten çok çok geç kalmışız, bizim ki zararın neresinden dönsek kardır noktasıdır.

Yapıların deprem riski ve kentsel dönüşüm konusu ile ilgili ve yetkili olan ve olmayan herkes sadece şunu düşünsün: bir gün ansızın olan yıkıcı bir depremde eğer sağ kurtulmuşsan, eğer sevdiklerin sağ kurtulmuşsa, her şeyini kaybetmiş bir aile olarak Kızılay’ın çadır ve çorba kuyruğunda olabilirsin.

1 Mayısta komşumuz Bingöl de böyle olmadı mı?

Geçen yıl köşe yazımda, Bingöl ile ilgili duygularımızı birkaç mısra ile ifade etmeye çalışmıştım.

2003 yılındaki depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza bir kez daha Mevla’dan rahmet, yakınlarına sabırlar diliyorum.

 

1 Mayıs, gecenin sessizliği,

1 Mayıs, ateş topu, kıyamet,

1 Mayıs, bir daha uyanmamak,

1 Mayıs, anayı, babayı, evladı toprağa vermek,

1 Mayıs, sevdiklerini ertesi gün görememek,

1 Mayıs, büyük bir sarsıntı,

1 Mayıs, 170 hayatın sonu,

1 Mayıs, kalanların gözyaşı,

1 Mayıs, çadırlara sığınmış hayatlar,

1 Mayıs, Kızılay’ın çorbasına uzanmış eller,

1 Mayıs, geç kalmışlığın bedeli,

1 Mayıs, yapıların gerçek fotoğrafı,

1 Mayıs, Çeltiksuyu İlköğretim Okulu mezar olan yavrular,

1 Mayıs, ders alınması gereken gün,

1 Mayıs, projelere yön veren gün(!),

1 Mayıs 2003 dün,

1 Mayıs 2011 bugün.

 

(Bugün 1 Mayıs 2012, bir yıllık süreçte fiili anlamda yapılan maalesef bir çalışma bulunmamaktadır.)