Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki 6306 Sayılı Kanun, 31 Mayıs 2012 tarih ve 28309 sayılı resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. Cevaplanması gereken birçok soru işareti ile beraber kanun artık yürürlükte. Elbette göç gide gide düzelecek, bu ilk adım bile çok geç kalmıştır ancak bu başlangıç memnuniyet vericidir.

Bu kanun riskli yapıyı, “riskli alan içinde veya dışında olup ekonomik ömrünü tamamlamış olan ya da yıkılma veya ağır hasar görme riski taşıdığı ilmî ve teknik verilere dayanılarak tespit edilen yapı”, şeklinde tanımlamaktadır. Bu tanımdaki yapılar, ülkemiz yapı stokunun tahminlere göre en az %60’ı anlamına gelmektedir. Maalesef ilimiz içinde aynı risk söz konusudur.

Riskli yapıların tespitinin nasıl yapılacağını kanun şöyle açıklıyor: “Riskli yapıların tespiti, Bakanlıkça hazırlanacak yönetmelikte belirlenen usûl ve esaslar çerçevesinde masrafları kendilerine ait olmak üzere, öncelikle yapı mâlikleri veya kanunî temsilcileri tarafından, Bakanlıkça lisanslandırılan kurum ve kuruluşlara yaptırılır ve sonuç Bakanlığa veya İdareye bildirilir. Bakanlık, riskli yapıların tespitini süre vererek mâliklerden veya kanunî temsilcilerinden isteyebilir. Verilen süre içinde yaptırılmadığı takdirde, tespitler Bakanlıkça veya İdarece yapılır veya yaptırılır. Bakanlık, belirlediği alanlardaki riskli yapıların tespitini süre vererek İdareden de isteyebilir. Bakanlıkça veya İdarece yaptırılan riskli yapı tespitlerine karşı mâliklerce veya kanunî temsilcilerince onbeş gün içinde itiraz edilebilir. Bu itirazlar; Bakanlıkça, üniversitelerde görevli inşaat, jeoloji veya jeofizik mühendisliği ile hukuk öğrenimi görmüş öğretim üyeleri arasından seçilecek üç ve Bakanlıkta görevli iki kişiden teşkil edilen teknik heyetler tarafından incelenip karara bağlanır. Bakanlık veya İdare tarafından yapılan tespit işleminin masrafı ilgili tapu müdürlüğüne bildirilir. Tapu müdürlüğü, binanın paydaşlarının müteselsil sorumlu olmalarını sağlamak üzere tapu kaydındaki arsa payları üzerine, masraf tutarında müşterek ipotek belirtmesinde bulunarak Bakanlığa veya İdareye ve binanın aynî ve şahsî hak sahiplerine bilgi verir.”

Bakanlığın hazırlayacağı yönetmeliğin çok önemli olduğu açıktır. Çünkü böyle büyük bir yapı stokunun kısa bir sürede dönüştürülmesi beklenemez. Bu nedenle yapılacak işlerle ilgili bir öncelik tespitinin yapılması gerekmektedir. Kanun ana çerçeveyi belirlemiştir. Ancak birçok soru işareti maalesef büyük bir dağ gibi önümüzde durmaktadır.

Bu konuyu sürekli ifade ettim. İlk önce mevcut yapı stokumuzun deprem dayanımı belirlenmelidir. Tüm yerleşim yerlerinin genel durumu bilinmeden öncelikli bölgeler belirlenemez. Dolayısıyla bir defada tüm yurdu inşaat haline getiremeyeceğimize göre, öncelikli bölge, mahalle ve hatta imar adalarından başlanmalıdır.

Kanunda tahliye ve yıktırma konusunda da öncelik karmaşası oluşmaktadır. Kanunda şu ifadeler yer almaktadır:

Riskli yapıların yıktırılmasında ve bunların bulunduğu alanlar ile riskli alanlar ve rezerv yapı alanlarındaki uygulamalarda, öncelikli olarak mâlikler ile anlaşma yoluna gidilmesi esastır. Anlaşma ile tahliye edilen yapıların mâliklerine veya mâlik olmasalar bile kiracı veya sınırlı aynî hak sahibi olarak bu yapılarda ikamet edenlere veya bu yapılarda işyeri bulunanlara geçici konut veya işyeri tahsisi ya da kira yardımı yapılabilir.

Uygulamanın gerektirmesi hâlinde, birinci fıkrada belirtilenler dışında olup riskli yapıyı kullanmakta olan kişilere de birinci fıkra hükümleri uygulanabilir. Bu kişiler ile yapılacak olan anlaşmanın, bunlara yardım yapılmasının ve enkaz bedeli ödenmesinin usûl ve esasları Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca belirlenir.

Uygulamaya başlanmadan önce, riskli yapıların yıktırılması için, bu yapıların mâliklerine otuz günden az olmamak üzere süre verilir. Bu süre içinde yapı, mâlik tarafından yıktırılmadığı takdirde, yapının idarî makamlarca yıktırılacağı belirtilerek ve tekrar süre verilerek tebligatta bulunulur. Verilen bu süre içinde de mâliklerince yıktırma yoluna gidilmediği takdirde, bu yapıların insandan ve eşyadan tahliyesi ve yıktırma işlemleri, yıktırma masrafı ile gereken diğer yardım ve krediler öncelikle dönüşüm projeleri özel hesabından karşılanmak üzere, mahallî idarelerin de iştiraki ile mülkî âmirler tarafından yapılır veya yaptırılır.

Bu kanun üzerinde soru işaretlerine cevap bulmak oldukça zor. Umarım hazırlanacak yönetmelikler ilgili kişi, kurum ve kuruluşların fikirleri alınarak yapılır. Çünkü masa başında hazırlanan yönetmeliklerin onlarca değişikliğe mahkûm kaldığını ve dolayısıyla kanunların uygulanamama zafiyetinin oluştuğunu geçmiş birçok tecrübe ile biliyoruz.

Deprem dayanımı yetersiz yapılar ülkemiz için bir problem değil adeta bir iç tehdittir. Bu tehdidin ortadan kaldırılması da zahmetli ve uzun soluklu olacaktır. Temennimiz el ele vererek gerçekleştirilmiş, kentsel dönüşüm projelerini ülkemizde, ilimizde yaşamaktır.