Sosyal yaşantımızla ilgili kanunlar, teknik konularla ilgili kurallar hayatımızı kolaylaştırmak için vardır. Bunlara uymamak için yediden yetmişe herkesin ürettiği bahaneler ise adeta bir mizah kitabı oluşturacak türden. Tabii ki bu mizahi halimiz bize çok şey kaybettiriyor. Bahanelerin sonu yok.

Kırmızı ışıkta geçmenin yasak olduğunu çocuklar bile biliyor. Ancak çok(!) önemli nedenler oluşunca, kanunun bize verdiği yetkiyi(!) kullanarak, bu kanunu gayet mağrur bir şekilde çiğneyebiliyoruz. Zaten bildiğimiz bahanelere şöyle bir göz atalım.

Bahane 1: Polis ve kamera yoktu. (Zaten kimse görmedi!)

Bahane 2: Kavşakta bekleyen araç yoktu, boşuna yakıt masrafı olmasın, milli servet!

Bahane 3: Kafalarına göre ayarlamışlar, bu ışık bu kadar uzun yanarsa tabi kimse beklemez…

Demek ki, kanunları koymak yeterli değil, takipçisi olmak şart. İnsanlar kanunları bile bu kadar rahat çiğnerken, kuralların halini sanırım ifade etmeye gerek yok. Ülkemizde deprem konutları yaptırılıyor. Bu konutların bir bölümü kırsal kesimlerde olduğundan hazır beton gitmesi zor belki imkânsız olabilir. Ancak biz bunu oralara yapı tasarlarken hiç düşünmeyiz. Çünkü hiç vakit yoktur! Daha sonra yapılar inşa edilmeye başlanır, beton gerekir, ne yapsınlar hazır beton götürülemediğinden, yerinde dökme beton kullanılır. Bahaneler güçlüdür(!), öyle yerlerde konut yapılıyordur ki, kamyonlar oraya gidemez, yollar çok dardır ve mesafeler çok uzaktır.

İlgili yönetmelikler yerinde beton dökümünü yasaklamaktadır. Hatta gelişmiş hiçbir ülkede yerinde dökme beton kullanılmamaktadır. Eğer gerçekten mecbursak, statik ve betonarme hesaplar yerinde beton dikkate alınarak yapılmalıdır. Böyle yapılmazsa ne olur? Yapılarımız en küçük sarsıntılarda hasar görürler. Astarı yüzünden pahalıya gelir yani onarım maliyetleri, yapım maliyetleri kadar büyük olur. Bu da her depremden sonra devletin onarımlar için önemli miktarlarda hesapta olmayan harcamalar yapması anlamına gelmektedir.

Planlama, program yapma anlamında önemli eksikliklerimiz olduğunu görmeli ve bunun giderilmesi için çalışmalıyız. Sabah aklımıza gelen fikrin projesini öğlene kadar ister, öğlen arası ihale eder, akşama kadar imalatı bitirtir ve yatsı vakti kurdeleyi kesme gayretinde olursak, bunun bedellerini hep beraber ödemişiz, ödüyoruz, böyle giderse ödemeye devam edeceğiz.

Yeni mahalleler oluşuyor, yeni hastaneler, okullar yapılıyor. Bunların hepsi ihtiyaç ve bir gün gerekli olacağı önceden biliniyor. Ancak planlaması nedense hep vakit yokluğundan son anda yapılıyor.

Bugün özellikle iki husus üzerinde durmak istiyorum: Camiler ve okullar. Biliyorsunuz camiler, cami yaptırma ve yaşatma dernekleri tarafından binbir güçlükle yaptırılmaktadır. Dernek üyelerinin emeğinin büyüklüğü tartışılmaz. Vatandaşımızda sürekli cami inşaatlarına destek olmaya çalışmaktadır. Ancak burada proje, imalat ve kontrol anlamında ciddi eksiklikler dikkatlerden kaçmamaktadır.

Cami projeleri büyük önem arz etmektedir. Projeler mutlaka inşaat şartları göz önünde bulundurularak hazırlanmalıdır. Normal inşaatlara nazaran eksikliklerin fazla olduğu bir gerçektir. Bu sorunda derneklerin elinde nakit, toplu bir paranın bulunmamasından kaynaklanmaktadır. Ancak bu bir bahane olmamalıdır. Bu konu ciddiye alınmalı ve cami inşaatları bir düzen içerisinde gerçekleştirilmelidir.

Kontrollü yapıların kullanım maliyetleri çok düşüktür. Ancak yapım sırasında bilerek veya bilmeyerek yapılan eksiklikler yapı ömürlerini çok ciddi derecede kısaltmakta ve kullanım maliyetlerini çok artırmaktadır. Eğer bununla ilgili bir arşiv tutulursa her depremden sonra birçok camide pahalı tadilatlar yapıldığı görülecektir. Gereksiz tadilata verilen her kuruş milli servetin erimesidir.

Camilerin yapımı için toplanan yardımlar tek bir fonda toplansa, cami inşaatları hızlı, kontrollü ve depreme dayanıklı inşa edilebilecektir.

Son zamanlarda yine hayırseverlerin katkılarıyla ile birçok okul yaptırılmıştır. Okulların mimari yapısı incelendiğinde bazı ölçülere mimar eli değmemiş gibi görünüyor. 1000 civarında öğrencinin eğitim gördüğü okulun koridorları ev koridorları kadar. 3 kişinin birbirine değmeden yan yana yürüyemeyeceği koridorlarda öğrencilerin güvenle ve ferahça dolaşması pek mümkün görünmemektedir.

Kalabalık mekânların (özellikle okullar) acil bir durumda tahliyesi için merdivenlerde büyük önem arz etmektedir. 8 katlı, 16 daireli bir konutta yaşayanlar için yapılan merdiven genişlikleri ile yüzlerce kişinin bulunduğu binaların merdivenleri aynı ise birinde yanlışlık var demektir.

Mimari ergonomiye neden uyulmadığı araştırıldığında yine karşımıza çok önemli(!) bahaneler çıkmaktadır. Hayırseverler okulun yapımı için gerekli para miktarı için, bir üst sınır belirtmişler, o paraya okul yapılabilmesi içinde mimari ölçülerde revizyona gidilmiş. Mesele bu bahanelerin doğru veya yanlış olması değil, mesele; bir şekilde kuralların ihmal edilmesidir. Elbette göç gide gide düzelecektir, iyi de bu göç yola hep düzensiz mi çıkacaktır? Göçün hep yolda düzelmesini mi bekleyeceğiz? Düzgün bir şekilde yola çıkıp, kervan yolda mükemmel bir hale gelse daha iyi olmaz mı?

Sudan bahanelerin geçerliliğine karar verenler, bütün sorumluluğu sadece bu dünyada olmamak üzere omuzlarında taşıyacaklardır. Sadece bugünü düşünerek, adım atanların bahaneleri, kendilerine hiçbir kitapta yer bulamayacaktır.

Kendisi çok bilenlerin bahaneleri, ekibi çok bilenlerin başarı hikâyeleri olur…