1 Mayıs, gecenin sessizliği,

1 Mayıs, ateş topu, kıyamet,

1 Mayıs, bir daha uyanmamak,

1 Mayıs, anayı, babayı, evladı toprağa vermek,

1 Mayıs, sevdiklerini ertesi gün görememek,

1 Mayıs, büyük bir sarsıntı,

1 Mayıs, 170 hayatın sonu,

1 Mayıs, kalanların gözyaşı,

1 Mayıs, çadırlara sığınmış hayatlar,

1 Mayıs, Kızılay’ın çorbasına uzanmış eller,

1 Mayıs, geç kalmışlığın bedeli,

1 Mayıs, yapıların gerçek fotoğrafı,

1 Mayıs, Çeltiksuyu İlköğretim Okulu mezar olan yavrular,

1 Mayıs, ders alınması gereken gün,

1 Mayıs, projelere yön veren gün(!),

1 Mayıs 2003 dün,

1 Mayıs 2011 bugün.

 

Bingöl Depremi’nin üzerinden 8 yıl geçti. O günleri ders almak için unutmamak lazım. Bir kez daha Bingöl’ün ve Bingöllülerin, tüm ülkemizin başı sağ olsun, daha büyük felaketlerle karşılaşmadığımız içinde herkese geçmiş olsun.

Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası incelendiğinde, Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz Sahilleri’nin tamamının kırmızı renkte olduğunu göreceksiniz. Bu renk adeta buralar her an kana bulanabilir mesajı verir gibidir. Kırmızı renk birinci derece deprem bölgelerini yani deprem riski en yüksek bölgeleri ifade etmektedir. Tam bu noktada klasik cümleyi bir kez daha ifade etmekte fayda var: “Deprem öldürmez, yapılar öldürür”.

Örfümüze, âdetlerimize, dinimize, kanunlarımıza göre kutsal olan evimiz, yuvamız nasıl olurda bizi öldürmek ister? Bu kutsal varlık nasıl katil olur? Eğer katil o değilse kim? Arsa sahibi mi, yüklenici mi, işçi, kalfa ve ustalar mı, mühendisler mi, mimarlar mı, belediye mi, valilik mi, bakanlık mı, başbakan mı, cumhurbaşkanı mı, evin süsüne bakıp, sağlamlığına bakmayan müşteri mi, kentsel dönüşüm ve yapı denetimini sorgulamayan vatandaş mı? Mahkemesi olsaydı, hâkimin işi zor olacaktı. Sonucu bulmak oldukça zor gibi görünüyor.

İçinde bulunduğumuz durumu açıklamak oldukça kolay: imar düzensiz ve sağlıksız, mevcut yapıların çok önemli bir çoğunluğunun deprem dayanımı yetersiz, yapı denetimi işleri genel anlamda amatör kümede top koşturuyor, deprem bir süredir olmuyor diye tehlikeyi unuttuk, arada bir olan deprem tatbikatları da son buldu vs…

Mayıs 2003 Bingöl Depremi’nden sonra Elazığ Merkezde onlarca bina ağır hasar gördü. Merkez üssü neredeyse 100 km uzakta iken yapıların ağır hasar görmesi ilginç gibi görünse de, mevcut yapı stokunun durumunu bilenlere ilginç görünmemiştir. Bu kayıtlar Bayındırlık ve İskân Müdürlüğü’nden de kontrol edilebilir.

1971 ve 2003 de Bingöl de meydana gelen depremler, bölgemizde ve ilimiz sınırları içerisinde her an meydana gelebilirler. Rüzgârın esmesi, yağmurun yağması veya güneşin doğması kadar doğal olan depremin, felaketimiz olmaması için deprem dayanımı yeterli yapılara ihtiyacımız var.

Deprem ve yapı konusu iki temel başlık altında incelenmelidir. Birincisi; deprem dayanımı yetersiz mevcut yapıların durumu, ikincisi; yeni inşa edilecek yapıların depreme dayanıklı yapılmasıdır. Bu iki duruma proje üretmeye sadece inşaat anlamında bakılırsa büyük bir hata yapılır. Bu sadece bir inşaat değil aynı zamanda sosyal ve hukuki bir projedir. Bir ili, bir bölgeyi değil tüm ülkeyi ilgilendirmektedir. Çünkü hiç hesapta olmayan yıkıcı bir depremden sonra belirli bir bölgeye yapılan harcamalar bütün milletin geleceğini etkilemektedir.

Deprem olup, canlar kaybedilip, yuvalar yıkıldıktan sonra alınacak tedbir yürek soğutmaz. Son pişmanlığın fayda vermediğini herkes biliyor, bir daha yaşamaya ne gerek var? Her fırsatta dile getiriyoruz. Seçim atmosferi ülkemizin bu önemli sorununa çözüm olabilir. Gerek parti genel başkanlarından gerekse milletvekili adaylarından, kentsel dönüşüm ve köye dönüş projeleri için söz alınmalıdır. Siyasiler bu projeleri üretsin diye vatandaş baskı yapmalıdır. İşte o zaman gerçek demokratik gücümüzü kullanmış olacağız.

Unutmayalım; Medeniyet seviyesi yüksek, gözünü yıllar sonrasına dikmiş, hedefleri ve büyük projeleri olan toplumlar, depremde en güvenli mekânları kendi evleri olan toplumlardır.