Depremin Türkiye’nin göz ardı edilemez konularından biri olduğunu her fırsatta dile getirmekteyiz. Geçmiş yıllarda birçok defa yıkıcı depremler meydana gelmiş, çok ağır can ve mal kayıpları yaşanmıştır. Bu depremlerden sonra iki önemli problem ortaya çıkmıştır. Birincisi, depreme dayanıklı yapı tasarımı ve inşası, ikincisi ise mevcut yapı stokunun depreme karşı güçlendirilmesidir. Yeni inşa edilecek yapılar depreme dayanıklı yapılmazlarsa, güçlendirilmesi gereken yapı stoku her geçen gün artmaya devam edecektir. Bu nedenle yapılacak yapıların 2007 Deprem Yönetmeliği’ne uygun tasarlanması ve inşa edilmesi sağlanmalıdır. Kaliteli üretimler, sürekli kontrollerle mümkündür. Depreme dayanıklı yapı elde etmek için tasarım ve inşa işlerini kontrol altında tutmak gereklidir. Türkiye’de bu işler birçok kurum ve kuruluşun resmi ve vicdani sorumluluğu altındadır.

Şimdiye kadar yürürlüğe girmiş, deprem yönetmelikleri kurallarının, hem tasarım (projelendirme) hem de yapı inşası sırasında tam uygulanmadığı görülmektedir. Yönetmelik kurallarının uygulamaya geçirilmesinin temel yolları, eğitim seminerleri ve kontroller olarak kabul edilebilir. Yapıların deprem kuvvetleri karşısında, yönetmelik kurallarına göre değil, mevcut yapı karakteristiklerine göre hareket edeceği düşünülürse, kontrol sisteminin önemi ve gerekliliği bir kez daha ortaya çıkacaktır.

Yapı işleri konusunda çok büyük sorumluluğu olan kurumlardan biride belediyelerdir. Belediyeler, yapının inşa edileceği arsanın düzenlenmesinden, iskân raporuna kadar her kademede yetkili ve sorumludur. Deprem gerçeği ile yaşamak zorunda olan ülkemizde, bu sorumluluk büyük önem kazanmaktadır. Belediyelerin bu önemli görevinden yola çıkarak, belediyelerin depreme dayanıklı yapı tasarımı ve inşası konusundaki tutum ve davranışlarını tespit etmek ve belediyeler arası bilgi paylaşımını sağlamak amacıyla 2007 yılında bir anket çalışması yapılmış ve bu çalışma 1-3 Ekim 2009 tarihinde Sakarya’da düzenlenen Uluslararası Deprem Sempozyumunda paylaşılmıştır. Anket sonuçlarının Türkiye’nin depreme dayanıklı yapı tasarımı ve inşası konusundaki plan ve programlarını olumlu yönde etkileyeceği ve geliştireceği ümit edilmektedir. Anket sonuçları, gazetemiz yoluyla Elazığ kamuoyu ile de paylaşılmıştır.

Aşağıda yer alan anket soruları, belediyelerin yapı kalitesinin sağlanması çalışmaları ile ilgili genel sorulardır.

  1. Belediyenizin hizmet sınırları içerisinde bulunan yerel nüfus sayısı yaklaşık kaçtır?
  2. 2005 yılında belediyeniz yaklaşık kaç adet yapı inşaat ruhsatı vermiştir?
  3. 2006 yılında belediyeniz yaklaşık kaç adet yapı inşaat ruhsatı vermiştir?
  4. Belediyeniz İmar Müdürlüğü bünyesinde kaç adet İnşaat Mühendisi çalışmaktadır?
  5. Belediyeniz İmar Müdürlüğü bünyesinde kaç adet Mimar çalışmaktadır?
  6. Belediyeniz İmar Müdürlüğü bünyesinde kaç adet Jeoloji Mühendisi çalışmaktadır?
  7. Belediyeniz sınırları içerisinde kaç adet özel beton santrali kuruluşu vardır?
  8. Belediyenize ait beton santrali var mıdır?
  9. Belediyeniz sınırları içerisinde yapılan inşaatlarda hazır beton kullanımı zorunlu mu?
  10. İnşaatlarda dökülen betonlar, belediyeniz tarafından yerinde kontrol ediliyor mu?
  11. İnşaatlardaki demir donatı düzenlemelerinin projesine uygunluğu, belediyeniz tarafından yerinde kontrol ediliyor mu?
  12. Belediyeniz bünyesinde yapı denetim laboratuarı var mı?
  13. 2007 çalışma planınızda, yapı denetim laboratuarı kurma işi var mıdır?
  14. Laboratuarda beton basınç ve yarma deneyleri yapılabiliyor mu?
  15. Laboratuarda agrega (kum-çakıl) ile ilgili deneyler yapılabiliyor mu?
  16. Laboratuarda çimento ile ilgili deneyler yapılabiliyor mu?
  17. Belediyeniz öncülüğünde, inşaat usta ve kalfalarına mesleki eğitim seminerleri düzenlediniz mi?

Yaklaşık 6 ay süren anket çalışmasında, belediye yetkililerine faks, posta ve e-posta yoluyla ulaşılmaya çalışılmıştır. Ülke genelinde 59 ilin ankete katılımı sağlanabilmiştir. Anket sonuçları değerlendirilirken sadece il belediyelerinin verdiği cevaplar dikkate alınmıştır. Çünkü büyükşehirlerde inşaat işleriyle ilçe belediyeleri ilgilenmektedir. 81 il merkezi dikkate alındığında, 1. ve 2. derece deprem bölgelerinde toplam 31.333.845 kişi, 3. ve 4. derece deprem bölgelerinde toplam 6.466.436 kişi, 5. derece deprem bölgesinde toplam 139.912 kişi yaşamaktadır. Yani illerdeki nüfusun %83’ü 1. derece deprem bölgesinde yaşamaktadır. Bu karşılaştırmaya köy nüfusları da dâhil edildiğinde bu oran %90’lara çıkmaktadır. Depremin Türkiye için tehlike boyutunu bu oranlar açıkça ortaya koymaktadır. Türkiye şartlarında köyden kentlere göçlerin sürekli arttığı göz önünde bulundurulursa, il belediyelerinin yüklerinin ve sorumluluklarının dev boyutu ortaya çıkmaktadır. Bu boyutu verilen inşaat izinlerinde de görmek mümkündür. Ankete katılan belediyelerin hizmet verdiği toplam nüfus 20.153.957 kişiden fazladır. Bu belediyeler 2005 yılında toplam 11346, 2006 yılında ise 12706 adet inşaat ruhsatı vermiştir. “Her geçen gün artan yapı stokunun, kontrol altında tutulmaması, deprem tehlikesinin boyutunun sürekli artması demektir”.

Depreme dayanıklı yapı üretiminde ve yapı denetiminde en önemli unsur insandır. Hedefe ulaşmayı sağlayacak olanlar ilgili mühendislerdir. Depreme dayanıklı yapı denilince akla ilk gelenler inşaat mühendisleridir. Standart ve yönetmeliklere uygun yapı projesi hazırlayan, uygulayan ve uygulamayı kontrol eden bu teknik elemanların belediyelerde yeterli sayıda olmaları, sağlıklı denetimin temel unsurudur. İnşaat mühendisi hiç çalışmayan ve 1. ve 2. derece deprem bölgesinde bulunan 4 ilde, 2005 yılında toplam 401, 2006 yılında ise toplam 464 adet inşaat ruhsatı verilmiştir. Belediyelerinde inşaat mühendisi çalışmayan bu iller, yapı denetim kanunu çerçevesinde pilot iller kapsamında da değildirler. Bu düşündürücü sonucun yanında, her yıl yüzlerce konut inşa edilen ve 1. veya 2. derece deprem bölgesinde yer alan illerde bir veya birkaç inşaat mühendisi ile yapı denetiminin uygunluğundan ve yeterliliğinden bahsetmek mümkün görünmemektedir.

Son yıllarda yaşanan yıkıcı depremlerden edinilen acı tecrübeler neticesinde, depreme dayanıklı yapıların üretiminde mimar ve jeoloji mühendislerinin de önemli katkılar yapacağı anlaşılmıştır. Özellikle proje tasarımı sırasında mimarın hazırladığı planın, depreme dayanıklı yapıların temel ve genel kurallarına uygun olması büyük önem arz etmektedir. Ankete göre 1. ve 2. derece deprem bölgelerinde bulunan illerin 9 tanesinin belediyesinde mimar çalışmamaktadır. Türkiye’deki önemli sorunlardan biride, bilinçsiz yapılaşmadır. Tarım arazilerinin imara açılması, hem tarıma büyük bir darbe vurmuştur hem de yapılaşmaya uygun olmayan bu zeminlerde inşa edilen yapılar depremlerde ağır hasarlar görmüştür. Zemin durumunun deprem kuvvetleri karşısındaki önemi, depremde hiçbir yapısal hasar görmemesine rağmen, zemine batan veya devrilen binalarla açıkça görülmektedir. Bu kadar önemli bir parametrenin uzmanı olan jeoloji mühendisleri, imar ve inşaat işlerinde aktif olarak bulunmalıdırlar. 1. ve 2. derece deprem bölgelerindeki il belediyelerinin 14 tanesinde jeoloji mühendisinin çalışmadığı görülmektedir. Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası makro ölçekli bir haritadır. Türkiye’nin mikro ölçekli deprem haritalarına ihtiyacı olduğu, deprem beklenmeyen bölgelerde depremlerin olması ile bir kez daha ortaya çıkmıştır. En yakın örneği Bala-Ankara depremleridir

Günümüzde hazır betonun, yerinde üretilen betona göre avantajlarını sıralamaya gerek yoktur. Çünkü bu durum tüm dünyada kabul görmüştür. Ancak Türkiye de hala hazır beton santrali olmayan 3 il var ve bu illerin belediyelerinin bünyesinde de beton santrali mevcut değildir. Hazır beton dökümlerinde bile problemlerin yaşandığı düşünülürse, yerinde dökülen betonun kalitesi standartların çok altında olacaktır. Bu durum maalesef deprem dayanımı yetersiz yapı stokunun artışına neden olmaktadır.

İl belediyelerinin %17’sinin kendilerine ait beton santralinin olması, kaliteli beton üretiminde öncü olma ve piyasadaki haksız rekabeti önleme açısından çok olumlu bir durumdur. İllerin hemen tamamında en az bir adet hazır beton üretimi yapan firma bulunmaktadır. Bu beton santrallerinin hepsinin denetlendiği ve uygun üretim yaptığı düşünülürse, beton kalitesi konusunda olumlu gelişmelerden söz edilebilir.

Hazır beton, yerinde döküm betona oranla, hata oranı minimize edilebilen beton döküm şeklidir. Hazır betonda, belediyeler tarafından getirilen, kullanım zorunluluğu durumunun; zorunlu, kısmi zorunlu ve serbest olarak 3 şekilde olduğu görülmektedir. Kısmi zorunluluk kuralı, genellikle belirli kat sayısının üstünde olan (5 kat dahil 5 kattan daha yüksek yapılarda hazır beton kullanımının zorunlu olması gibi) yapılarda hazır beton kullanımı olarak görülmektedir. Bu uygulamada il merkezleri için tartışmalı bir uygulamadır.

Depreme dayanıklı yapı inşasının temel esaslarından biri projesine uygun imalat gerçekleştirmektir. Bunun için eleman boyutlarının, donatı yer, sayı ve çapının uygunluğu kontrol edilmelidir. Belediyelerin bu konuya önem verdikleri anlaşılmaktadır. Ancak hiçbir inşaat mühendisi veya yeterli sayıda inşaat mühendisi olmadan, yüzlerce binanın demir donatı kontrolünün ne derece sağlıklı olacağı düşündürücüdür.

İnşaatlardan alınan beton numunelerin ve diğer betonu oluşturan malzemelerin özelliklerinin belirlenebilmesi için laboratuar özellikleri taşıyan bir birime ihtiyaç vardır. Böyle bir laboratuarın,  1 ve 2. derece deprem bölgelerinde bulunan sadece 4 ilde bulunması dikkat çekicidir. Tüm laboratuarlar, beton ve agrega ile ilgili deneyleri yapabilmekte ancak iki tanesi çimento ile ilgili deneyleri yapmaktadır.

Ülkemizde yaşanan yıkıcı depremler, yapı tasarımı ve inşası konusunda birçok eksikliklerin görülmesini sağlamıştır. Bu eksikliklerden en önemlilerinden biride standart ve yönetmeliklere uygun olmayan projeler ve projesine uygun olmayan yapılardır. Son yıllarda mimar ve mühendisler tarafından kullanılan paket bilgisayar programları sayesinde, yönetmelik-proje uyumsuzluğunun büyük oranda ortadan kalktığı söylenebilir. Ancak aynı durumu proje-uygulama uyumsuzluğu için söylemek oldukça zordur. Bu uyumsuzluğun giderilmesi ve uygulamadaki sıkıntıların öğrenilmesi için inşaat usta ve kalfalarına yönelik eğitim seminerleri ve kurslar düzenlenmesi oldukça faydalı olacaktır. Hatta seminer ve kurs belgesi olmayan ustalar inşaatlarda çalıştırılmamalıdır. Kısacası deprem dayanımı yüksek yapıların üretilmesi için gerekli tüm teknik elemanların bilgileri sürekli güncellenmelidir.

Türkiye, deprem konusunda ilgili tüm kurum ve kuruluşlarıyla nitelikli bir program oluşturmalı ve bu program sürekli yenilenerek, takip edilmelidir. Bu çalışma ile ülkemizin deprem stratejisine yeni bir bakış açısı kazandırılmak istenmiştir. Yapılan anket çalışmasının sonuçları, ülkemizin tüm bireylerini yakından ilgilendirmektedir. Sonuçları kısaca şöyle özetlemek mümkündür:

  1. Türkiye’deki il belediyelerinde, depreme dayanıklı yapı üretiminde denetim için yeterli teknik personelin bulunmadığı tespit edilmiştir.
  2. Anket için belediyeleri yaklaşık %25’ine ulaşılamaması, kurumlar arası iletişim zayıflığını göstermektedir. Bu durum giderilmeli, depremle ilgili tüm kurumlar arasında, bir bilgi havuzu oluşturulmalıdır.
  3. Beton kalitesi, donatı özellikleri yani projeye uygun imalat sağlanamazsa, deprem dayanımı yetersiz yapı stoku artmaya devam edecektir. Bundan dolayı deprem zararlarının önüne geçmek mümkün olmayacaktır.
  4. Yapılarda kalite arttıkça, yapı kullanım ömrü ve dolayısıyla yapı ekonomik ömrü artacaktır.
  5. Türkiye nüfusunun yaklaşık yarısı şehirlerde yaşamaktadır. İl merkezlerinde bile yapı denetimi her yönüyle birçok sorunla karşı karşıya iken, ilçe, belde ve köylerdeki yapılarda göz önüne alınırsa, depreme karşı ne kadar hazırlıklı olunduğunun cevabı alınabilir.
  6. Belediyelerin deprem konusundaki göz ardı edilmemesi ve paylaşılması gereken çok büyük sorumlulukları vardır. Bu nedenle öncelikli olarak, Yapı Denetim Kanunun en kısa zamanda eksiklikleri, ilgili tüm kurum ve kuruluşlarla birlikte giderilmeli ve ülke çapında uygulanmalıdır. Bu kanunda belediyelerin yeri, önemi ve görevi açıkça belirtilmelidir.

Anket sonuçları genel değerlendirmesinde, Türkiye aktif deprem kuşağında yer alan bir ülke olmasına rağmen, hala bu konuda gerekli hassasiyeti göstermediği ortaya çıkmaktadır. Türkiye de deprem dayanımı yetersiz yapı stoku artışının önüne geçmek için, belediyelerin yükü ve sorumlulukları hafifletilmeli, belediyeler arası koordinasyon sağlanarak, ortak stratejiler belirlenmeli ve uygulanmalıdır.

Konut tipi yapılar deprem dayanımı yüksek olarak üretilmediği sürece deprem zararlarını azaltmak mümkün görünmemektedir.