Ülkemizdeki deprem tehlikesinin büyüklüğünün, Van Depremlerinin ülkemize getirdiği inanılmaz maddi ve manevi yükün, deprem dayanımı yetersiz yapı stokunun ve dolayısıyla kentsel dönüşümün tam olarak anlaşılamadığı kanaatindeyim.

Depremden kaynaklanan can kayıplarının, yıkılan hayallerin, dağılan yuvaların ve bozulan psikolojilerin, maddi zararla ifade edilecek bir karşılığı zaten olamaz. Bunlar dışında sadece geçen yıl Kütahya Simav ve Van Depremlerinden kaynaklanan tahmini maddi kayıp 10 milyar dolar civarındadır.

Bu paraya Türkiye’mizin mevcut yapı stokunun çok önemli bir bölümü yenilenebilirdi. Medyayı takip ederseniz, yapı stoku ile ilgili bazı bilgiler görürsünüz. Binaların %10’unun yıkılıp yeniden yapılması, %30’unun ise güçlendirilmesi gerektiğini yazıp çizenler var.

Onların çizdiği aslında kötü gibi görünen ama kesinlikle iyimse bir tablodur bu. Bu ülkede, neredeyse depremlerin tamamında kaba inşaatı bitmiş ancak kullanılmayan binalar bile orta veya ağır hasarlar gördüler. Yeni binalar yani bilmeyene göre depreme dayanıklı binalardı bunlar. Sanırım mevcut yapı stokunun genel durumunu anlatmak için bu örnek yeterlidir.

Devletin zirvesi tavrını net bir şekilde ortaya koydu. Sayın başbakanımız: “Seçimi kaybederim, insanımı kaybetmem”, dedi. Kentsel dönüşüm çalışmalarının başlaması için talimat verdi. Bu konuda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da ciddi çalışmalar yürütüyor.

Peki, biz ne yapıyoruz? İlgili kurumlarımız kesinlikle rahatını bozmuyor. Bakanlıktan bir emir geldi de yapmadık mı? edasında yaşantımıza devam ediyoruz. Hükümet bu konuda yapılacak çalışmalara %100 destek olacak gibi görünüyor. Ama biz yerel de yine klasik toplantıların ötesine geçemiyoruz.

Asıl mesele, kentsel dönüşüm için öncelikli iller arasına girmek yerine, kentsel dönüşüm çalışmalarında örnek olacak çalışmalara imza atmaktır. Bu iller arasında olmayalım, mücadele etmeyelim demiyorum ama vatandaşımızın çok önemli bir bölümü mezarlığı olabilecek mekânlarda otururken boş durmayalım diyorum.

Boş durmayıp ne yapabiliriz? Öncelikle, protokol toplantılarından vazgeçelim. Herkesin kentsel dönüşümün gerekliliğinden bahsettiği, elinden geleni yapmaya hazır olduklarını ifade ettikleri şu toplantılardan bahsediyorum.

Valilik, Belediye Başkanlığı, Üniversite öncelikle bir araya gelebilir. Ortak bir protokol ile güç birliği yapılır. Daha sonra ilgili teknik birimler bir araya gelir ve icraata yönelik adımlar atılır. Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, AFAD, Belediyenin İmar ve Yapı Birimleri, Üniversitenin İnşaat Mühendisliği ve Yapı Beton Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü, kentsel dönüşüm çalışmaları ile ilgili bir çalışma programı hazırlar.

Bu program kapsamında ilgili tüm kurumlardan ve sivil toplum kuruluşlarından destek alınır. Bu destekle, Türkiye’ye öncü olunacak çalışmalara imza atılabileceği kanaatindeyim.

Kentsel dönüşüm sadece binaların yıkılıp yerine yenilerinin yapılması anlamını taşımamaktadır. Her imar adasının yapı stoku anlamında yeniden düzenlenmesi demektir. Bu işlemler yapılırken şu anda kimsenin düşünmediği sorunlar ortaya çıkacaktır.

Bu sorunlar vakit çok geçmeden ortaya çıkarılmalı ve siyasiler kanalıyla meclise intikal ettirilmelidir. Kuvvetle muhtemeldir ki bu sorunlar ancak kanunlarla çözülecektir.

Bu yazımda anlattığım çalışma sistemi, TBMM’nin çalışma sistemine benzemektedir. Yüzlerce kişi ile değil kanun hazırlamak, bir cümle dahi yazamazsınız çünkü her kafadan bir ses çıkar. Bu işleri komisyon ve alt komisyonlar halleder.

Sözün icraata dönüşmesi için farklı kurumların teknik ekiplerinin aynı masada, ortak bir proje için oturmasının sağlanması kaçınılmazdır.

 

Bir çivi bir nalı,

Bir nal bir atı,

Bir at bir komutanı,

Bir komutan bir orduyu,

Bir ordu da koca bir ülkeyi kurtarır.