Akıllı insanlar hayatlarına deneme-yanılma metodu ile değil, tecrübelerle yön verirler. Tecrübenin kime ait olduğu önemli değildir. Önemli olan tecrübenin gerektirdiği gibi davranmaktır, karar vermektir, yola çıkmaktır, hedefe varmaktır. Tecrübelere değer verilmediği, nasihatlerin göz ardı edildiği zamanlarda zaten musibetler kaçınılmaz olur. Sonuç mecburen; “Bir musibet, bin nasihatten iyidir”, prensibi olacaktır.

Nasihatlerden ders almayıp, musibetten ders almak yine anlaşılırda, musibetlerden de ders almamayı anlamak mümkün değil. Biz gündelik işlerle telaşta iken, dünyanın bir diğer ucunda insanlar; can derdinde, yurt derdinde, evlat derdinde, ana-baba derdinde, bir lokma ekmek derdinde…

Japonlar dünyada örnek bir millettir. 9.0 şiddetindeki bir depremde hasarlar ve kayıplar yapılardan değil, tsunamiden oldu. O çalışkan millet, tüm dünyaya depreme dayanıklı yapı nasıl inşa edilir gösterdiler. Mutlaka kaderdeki görülecek ancak insanın üzerine düşeni yapmış olması, tadına doyulmaz bir duygu olsa gerek.

Tarihinin en büyük dramlarından birini yaşayan Japonya’da, sahilleri yutup yoluna devam eden dalgalar, yerini yangın, patlama, bataklık ve bitmiş-tükenmiş kentlere bıraktı. Yüzyılın en büyük felaketlerinden biri olarak olay tarihteki yerini aldı.

Taş üzerinde taş kalmayan, bataklık kentlere dönüşen yerleşim yerlerinde, tsunami dalgalarının alıp götürdüğü hayatların izlerini, birbiri üzerine çıkan otomobillerden, yüzen evlerden, sokaktaki ev eşyalarından görmek mümkün. Japonların büyük kısmı tehlikenin yoğun olduğu bölgelerden uzaklaştırılmaya çalışılıyor. Şehirler boşaldıkça, sığınaklar doluyor. Elektrik ve yakıt yok, gıda ve su sıkıntısı var, AVM’ler kapalı ve salgın hastalık başlama riski var. Maalesef bunların yanında birde nükleer tehlike vatandaşın ümitlerini tüketmiş durumda. Ne üzücüdür ki, Japonya’da insanlar deprem mağduru ve belki ülkelerini nükleer tehlikeden dolayı terk etmek zorunda kalacaklar.

Musibet bizim başımıza gelmedi ama gözümüzün önünde, her an gelişmeleri takip ediyoruz. Peki, musibetten ne kadar ders aldık? Ne sonuçlar çıkardık? Bu sonuçlar bizi hangi çalışmalara yönlendirecek? Hangi adımlar atıldı? Gündemimizi işgal eden şeyler nelerdir?

Görülen o ki biz tamamen Haziran Ayı’ndaki seçimlere yoğunlaşmış durumdayız, deprem kimin umurunda. Yerel ve ulusal medyayı takip ediyoruz, depremi köşe yazısına taşıyan gazeteci sayımız maalesef yok denecek kadar az. Hâlbuki ülkemiz ve ilimiz için önemli bir dönemden geçiyoruz. Seçimler siyasilerden, kentsel dönüşüm ve kurumsal yapı denetimi için bir söz alma dönemi olabilir.

Depremden değil, deprem dayanımı yetersiz yapı stokundan ülkemiz yeterince etkilenmedi mi? 1992 Erzincan’da, 1999 Marmara’da, 2003 Bingöl’de ölen onbinlerce vatandaşımızın canı, geride kalanlar, ekonomik buhranlar bizim için bir musibet değerinde değiller midir?

Zemini uygun olmayan bölgeleri imara açmaya, dereleri doldurup konutlar yapmaya, yapı denetimini kontrolsüz yapmaya, beton denetimlerini kâğıt üzerinden öteye götürmemeye, deprem dayanımı yetersiz yapıların yıkılmasını beklemeye devam mı edeceğiz? Yoksa kanayan bu yaramızı hep beraber sarmaya mı çalışacağız?

Musibetlerden bile ders almayanlardan olmamamız temennisiyle…