Seçimler öncesi kentsel dönüşüm ve yapı güvenliği konusunu işleyen nadir sayıda siyasetçi olduğunu ifade etmek yanlış olmayacaktır. Onlarında ortaya koyduğu projelerin çok net olduğunu söylemek de oldukça zor. Ama bu konuda birazda olsa haklılık payları var. Çünkü vatandaş deprem olmadığı, korkuları depreşmediği sürece bu konuyu gündemine almamaktadır.

Seçim sonuçlarının tüm ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Bundan sonraki süreçte umarım kentsel dönüşümden bahseden her siyasetçi (iktidar veya muhalefet), projelerini geliştirerek ülkemizde uygular. Yine umarım ki vatandaşımızda bu işin takipçisi olur. Eğer olmazsa, deprem dayanımı yetersiz yapı stoku her geçen gün artmaya devam edecektir. (Bu arada her gün zaten yüzlercesi yapılıyor.)

13 Ocak 2010 da Haiti’de meydana gelen depremin yaraları hâlâ sarılamadı. Oradaki insanlar hayal dahi edemedikleri sıkıntılarla karşı karşıya kaldılar. Bugün Kütahya’da can kaybı 2 ile sınırlı kalmasına rağmen vatandaşlarımızın sıkıntıları devam etmektedir. Evet, deprem konutları yapılıyor, sıkıntılar en kısa zamanda giderilmeye çalışılıyor ancak vatandaş eski düzenini kurana kadar aylarca çadırda yaşamak zorunda kalacaktır.

Türkiye’nin hemen her yerinde yıkıcı depremlerden bahsedilmektedir. 1992’de Erzincan, 1999’da Marmara Depremleri’nin ülkemize verdiği maddi ve manevi zararlar ortadadır. Bu acıların bir daha yaşanmaması en büyük arzumuzdur.

Hem il ve ilçe merkezlerinde hem de kırsal bölgelerde, yapıların deprem güvenliklerinin belirlenmesi ve yenileme çalışmaları el birliği ile başlatılmalıdır. Bu konuda Elazığ Milletvekillerimize de büyük görevler düşmektedir. Umarım ortak projelerle Elazığ bu konuda Türkiye’ye örnek olur.

Şubat 2007’de Sivrice’de meydana gelen orta büyüklükteki depremlerde, Elazığ Merkezde yüzlerce bina ağır hasar görmüştü. Daha büyük depremlerde çok önemli hasarlar ve dolayısıyla çok büyük kayıplar meydana gelecektir. Hepimizin dileği böyle şiddetli bir depremin ülkemizin hiçbir yerinde olmamasıdır. Ancak bu konuda sadece temenni etmek çaresizliktir ve bu durum milletimize yakışmamaktadır.

Yapıların dayanımı hususunda bilinçsizce sarf edilen bazı sözler rahatsız edicidir. Hazır beton ve nervürlü demir kullanılan yapı, depreme dayanıklıdır anlayışı beklide sonumuzu hazırlamaktadır. Betonun ve çeliğin kendine has özellikleri vardır. Her nervür demir istenilen özelliklerde değildir. Bunun yanında betonunda kendine has özellikleri vardır.

Betonun karışım oranları, içerisinde kullanılan malzemeler, taşınması, dökümü, bakımı ve kalıp sökme süresinin hepsi beton dayanımını etkileyen unsurlardır ve bunlar birbirlerini tamamlarlar. Yani sadece santralde üretilmesi betonun mükemmel olduğu anlamına gelemez.

Göz ardı edilememesi gereken bir diğer konuda projelerdir. Maalesef mühendislerimiz artık projeleri irdelememektedir. İnşaat mühendisleri, yazılım uygulama mühendisi olma yolundadır. Eldeki verileri gir, bilgisayarın sonuçları doğrudur. Bu anlayış projelerde çok önemli hataların görülmemesine ve dolayısıyla deprem sırasında yapıda olumsuz davranışların görülmesine neden olacaktır.

Deprem dayanımı yetersiz yapılar ülkemizin sorunudur. TBMM de taşlar yerine oturduktan sonra vekillerimizin bu konuya hassasiyet göstermesi, ülkemiz için çok önemli bir gelişme olacaktır. Bu olumlu gelişmelere Elazığ’ımızın öncülük etmesi gurur vesilemiz olacaktır.

Ülkemizde milli deprem stratejisi oluşturulana kadar son sözüm hep aynı olacaktır: “Medeniyet seviyesi yüksek, gözünü yıllar sonrasına dikmiş, hedefleri ve büyük projeleri olan toplumlar, depremde en güvenli mekânları kendi evleri olan toplumlardır”.