Seçimlerin bize unutturduğu, kentsel dönüşümlerin seçim sloganlarında kaldığı, sloganda olsa dahi içeriğini kimsenin açıklamadığı ve maalesef kimsenin de içeriğini merak etmediği konunun kaynağı elbette deprem tehlikesidir. Bu konuda bazen ciddi karamsarlıklar yaşadığımı ifade etmek isterim. Sadece deprem olduğunda geçici gündemimize aldığımız yapı güvenliği konusu aslında ülkemiz için ciddi bir iç tehdit unsurudur.

“Deprem öldürmez, yapı öldürür”, sözü çözümünde ilk cümlesi olabilir. Doğal bir olayı, afet formatına bizler getirmekteyiz. Deprem dayanımı yetersiz yapı stoku her geçen gün artmaktadır. Bu artış karşısında sadece yapılarla ilgili kanun ve yönetmelik çıkarmak yeterli midir? Konuyu sadece betonarme kuralları ile çözmek mümkün değildir. Konunun temeli deprem dayanımı yetersiz yapı stokudur. Ancak bu yapı stoku illerde nasıl oluşmuştur onu da incelemek gerekir. Olayın sosyal boyutu yani göç ve gecekondu durumu dikkatle incelenmelidir.

Türkiye Deprem Vakfı Deprem Mühendisliği Komitesi ve TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası iş birliği ile İstanbul Teknik Üniversitesi’nde 30 Mayıs-3 Haziran 2011 tarihleri arasında Ulusal Deprem Mühendisliği Konferansı gerçekleştirildi. Ülkemizde deprem ve yapı güvenliği konusunda yıllarca büyük emekler vermiş akademisyenlerin, inşaat mühendislerinin, yurt dışından gelen dalında uzman araştırmacıların sunumlar yaptığı, yoğun katılımlı bir konferans gerçekleşti. Teknik araştırma konularından ziyade gündemi Türkiye’nin deprem dayanımı yetersiz yapı stoku ve yapılabilecek çalışmalar oluşturdu.

Tehlikenin boyutunun yetkili makamlarca hâlâ anlaşılamadığı endişesi üst düzeydeydi. Anlaşılmadığının en büyük delilleri, önemli eksiklikleri bulunan eksik yapı denetimi, mevcut yapı stoku için herhangi bir çalışmanın yapılmaması ve kentlerden köylere geri dönüşün sağlanması yerine metropollerin cazip hale getirilmesi olarak sıralanıyordu.

Depremlerden sonra oluşacak problemler sıralanmakla bitecek gibi değildi. Özelikle bir tanesi beklide problemin trajik yönlerinden biridir. İstanbul’da tahmin edilen çok şiddetli deprem olursa bina enkazları nereye atılacak diye bir problem masaya yatırıldı. Düşünün ki, insanlar can pazarı yaşamış, ülke ekonomisi önemli tehditler yaşamış, sağlık, gıda, hukuk alanlarında sıkıntılar üst düzey, siz bunlarla birlikte birde kaldırdığınız enkazlara yer bulamıyorsunuz. Eğer gerçekten depremi ve ülkemizdeki deprem tehlikesini ciddiye alsak sanırım bu kadar rahat olmamız mümkün değildir.

Konferansta ülkemizin deprem karşısındaki yapı problemleri temel iki başlık altında toplanıyordu: Deprem dayanımı yetersiz mevcut yapı stoku ve yeni inşa edilen eksik denetimli, deprem dayanımı bilinmeyen yapı stoku.

Elazığ içinde geçerli olmak üzere ilk önce Türkiye’de deprem riski yüksek bölgelerdeki, deprem dayanımı yetersiz yapı stoku tespitinin yapılması gerekir. Henüz tehlikenin boyutu bile tahminidir. Bu tespit yapıldıktan sonra milli bir strateji yardımıyla bu yapılar güçlendirilmeli veya yenilenmelidir. Bu olay birkaç günde olabilecek bir çalışma elbette olamaz ancak planlamanın yapılıp, çalışmaların acilen başlatılması gerekmektedir. Bu arda yeni inşa edilecek yapıların proje ve inşaat denetimlerinin kusursuz yerine getirilmesi gerekir. Ülkemizde geçen seneye kadar yapı denetimi pilot illerde uygulanmaktaydı. Bu durum son yıllara kadar deprem dayanımı yetersiz yapı stokunun arttığını ve hâlâ artmakta olduğunun habercisidir.

Türkiye’nin her ilinde deprem etkisindeki problemler aynıdır. Deprem etkisi göz ardı edildikçe, 1992 Erzincan, 1999 Marmara, 2003 Bingöl ve diğer yıkıcı depremlerde olduğu gibi ülkemiz maddi ve manevi çok büyük kayıplar yaşayacaktır. Ülkemizin geleceğini de olumsuz etkileyen bu tehdit unsurunun bir an önce giderilmesi gerekmektedir. Bugün Japonya gibi depreme hazırlıklı bir ülke bile halen yaralarının saramamıştır. Bizim halimiz nice olurdu, tahmin etmek pekte zor değil.

Ülkemizde milli deprem stratejisi oluşturulana kadar son sözüm hep aynı olacaktır: “Medeniyet seviyesi yüksek, gözünü yıllar sonrasına dikmiş, hedefleri ve büyük projeleri olan toplumlar, depremde en güvenli mekânları kendi evleri olan toplumlardır”.