Deprem olalı 10 günü geçti ancak Kütahya Simav’da sarsıntılar devam ediyor. Bugüne kadar yüzlerce artçı sarsıntı meydana geldi. Meydana gelen artçı depremlerden onlarcası neredeyse ilk deprem büyüklüğünde şiddete sahip olması dikkat çekicidir.

2 vatandaşımız hayatını kaybetti, binlerce vatandaşımız çadırlarda yaşıyor, gençlerimizin geleceklerini belirleyecek sınavlara çok az vakit kaldı ancak onlar okul ve dershanelerine gidemiyorlar. Hatta Simav’ın merkezinin yerinin değiştirilmesi gündemde yer alıyor.

Kütahya’da durum bu kadar ciddi olmasına rağmen, buradaki gelişmeleri takip etmek oldukça zor oluyor. Televizyonlarda bir iki kare, gazetelerde bir iki satıra rastlamak dahi oldukça zor çünkü seçim var ve biz bu konuda o kadar ilgisiziz ki, Kütahya Depremi bile seçim vaatleri arasına, kentsel yenilenme ve yapı denetimi faaliyetlerini koyduramadı.

Doğrusu her partinin programında imar ve yapı sorunları ile ilgili maddeler var ancak meydanlarda yükselen seslerde bunları duymak mümkün değil. Maalesef millet olarak da böyle bir talebimiz yok gibi görünüyor.

İyi ki meslek kuruluşları var, onların yayınladığı raporlar olmasa Kütahya’daki yapılar hakkında neredeyse bilgi sahibi de olamayacağız. Görülüyor ki temelde sorunumuz yine iki noktada toplanıyor: Mevcut yapı stokunun depreme karşı güçlendirilmesi ve yeni inşa edilecek yapıların deprem dayanımı yeterli tasarlanması ve inşa edilmesidir.

Simav’da meydana gelen depremde, yapılarla ilgili raporlarda en dikkat çekici hususlardan birisi inşaat halindeki binaların hasar görmesidir. Bu binaların gerek proje hatalarının gerekse uygulama hatalarının varlığı daha kullanılmadan hasar görmelerine neden olmuştur. Bu durumu hayretle karşılamadığımı sadece duruma dikkat çekmek istediğimi ifade etmek isterim. Çünkü il belediyelerinin önemli bir bölümünde, ilçe belediyelerinin neredeyse tamamında inşaat mühendisi yoktur. Peki bu il ve ilçelerde bina yapılmıyor mu? Öyle ise projelerini ve inşaatlarını kim kontrol etmektedir?

Yine Türkiye’nin il belediyelerinin önemli bir bölümünde teknik personel sayısı dolayısıyla proje ve uygulama denetimi yetersizdir. Elazığ’ı ele alalım: Bir yıl içerisinde verilen binlerce projeyi belediyede birkaç meslektaşımız incelemeye çalışmaktadır. Bu iş yükü altında teknik personelin proje denetimi oldukça zor görünüyor. Belki bazıları yapı denetimi geldi diyecekler. Yapı denetiminin pilot illerdeki uygulaması ülke geneline bu sene yaygınlaştırıldı, buna karşın vatandaşta yapılma ihtimali bulunan bütün binalarına ruhsat aldı yani sorumluluk görünen o ki, 5 sene daha belediyelerimizdedir.

Bilgi, birikim ve denetim sadece yeni bina imalatlarında değil deprem dayanımı yetersiz binaların güçlendirilmesinde de gereklidir. Kütahya’da güçlendirme görmüş bazı yapıların depremi hasarsız atlatırken bazılarının ise hasar aldığı gözlenmiştir. Güçlendirme konusu ise ayrı bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Yapıların güçlendirme (takviye) projelerinin hazırlanması özel bir konudur. Bu konuda bilgi ve birikimi olmayan sadece tahminlerle proje hazırlamaya çalışan firma veya mühendisler uygulamada maalesef önemli yanlışlıklara imza atmaktadırlar. Onların bu tavrı güçlendirmenin gereksiz olduğu gibi yanlış anlayışların oluşmasını sağlamaktadır. Güçlendirme yapılar için bir tedavi yöntemidir ve ancak uygun tedaviler uygun sonuçlar verebilirler.

Raporlarda dikkat çeken önemli hususlardan biride camilerimizdeki hasarlardır. Maalesef ilgi ve denetim yoksunu bu değerli yapılarımız ülkemizin her tarafında en küçük depremlerde bile hasar görmektedir. Herhangi bir hesap ve projesi olmayan yığma minareler yıkılmakta, caminin ana binasına ve etraftaki binalara zarar verebilmektedir. Yüzyıllardır ayakta duran camilerimize baktığımızda sanırım hatanın nerede olduğu anlaşılacaktır.

Hatırlayacaksınız 11 Mart 2011 tarihinde Japonya’da 9.0 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Böylesine büyük bir depremde hasarlar, depremde yapılardan değil tsunami kaynaklı oldu. Ancak şu anda Simav’da neredeyse bini aşkın bina oturulamaz haldedir. Üstelik bu bölge ve çevresinde Cumhuriyet tarihi boyunca 5 defa yıkıcı deprem yaşanmıştır. Ancak sonuç kelimeleri değersiz kılacak türdendir.

Ülkemizde milli deprem stratejisi oluşturulana kadar son sözüm hep aynı olacaktır: “Medeniyet seviyesi yüksek, gözünü yıllar sonrasına dikmiş, hedefleri ve büyük projeleri olan toplumlar, depremde en güvenli mekânları kendi evleri olan toplumlardır”.