Mimar Sinan Araştırma Merkezi seri konferanslarından üçüncüsünü 12 Nisan’da gerçekleştirdi. “Kaynaklara göre Sinan”, başlıklı konferans Mimar Sinan ve eserleri temasına sahipti. Konferansta Mimar Sinan ile ilgili anlatılanları okurken, o insanın elindeki teknoloji ve imkânları düşünüp, bugünle kıyaslamamak mümkün değildi. Edirne Selimiye Camii bir prestij yapısıdır. Yapımı yaklaşık 6 yıl sürmüştür ve yaklaşık 550 yıldır bütün heybetiyle ayaktadır.

Günümüzü düşündüğümde, prestijimiz deprem dayanımı yetersiz yapı stokuna pamuk ipliği ile bağlıdır. Son depremlerde, binalarımızın depreme ne kadar dayanıklı olduğunu bir kez daha gördük! Maalesef engel olma gibi bir şansımızın olmadığı bu hazin tablo bende şöyle bir soru işareti oluşmasına sebep oldu, acaba Mimar Sinan bugün yaşasaydı ne derdi?

 

  • Kuralların koyulup ama uyulmamasına,
  • İmar aflarına; deprem riskine karşı önlem kılıfının icat edilmesine,
  • İnşaatların ve imalatların tamamlandıktan sonra projelerinin onaya gelmesine,
  • Bir ülkenin geleceğinin birkaç bir kaç millet ve meslekseverin sırtına kalmasına,
  • Betonarme perdelerden itina ile kapı ve pencere boşluğu açılmasına,
  • Yollarımızda drenaj sistemi olmamasına,
  • Miktarı az yağmurlarda bile yolların nehir olmasına,
  • Deprem dahi olmadan binaların sebepsiz yıkılmasına,
  • Doğru sözlerin değil, işimize gelen sözlerin itibarlı olduğuna,
  • Türkiye’yi kuvvetli iller oluşturup güçlendirmek yerine, İstanbul’a toplamaya çalışmamıza,
  • İstişarenin değil, güçlünün söze son noktayı koymasına,
  • Vs. vs. vs.

 

AKUT’un (Arama Kurtarma Derneği) 15. Kuruluş yıldönümü nedeniyle başkan Nasuh Mahruki’nin basındaki açıklamaları, dikkat edilmesi gereken birçok nokta içeriyordu. Özellikle şunu belirtmek isterim, AKUT’un internet sitesindeki sloganları çok anlamlı; “Vatan lafla değil, eylemle sevilir.” Nasuh Mahruki’nin bir gazeteye verdiği röportajı yorumsuz aktarıyorum:

 

“Türkiye depremden ders çıkaramadı”

  • Japonya’ya AKUT ekibi gönderildi mi? Size neler aktardılar?

* Tabii ki sürekli konuşuyoruz, felaket büyük. Düşünün biz 17 Ağustos’ta öylesini görmedik. Yani bu deprem değil, bir su dalgası, görüntülerde gördüğümüz gibi, dalgalar kıyıya yakın her yeri alt üst ediyor, bütün altyapı üst yapıyı birbirine geçiriyor. AKUT’la Kızılay üç gözlemci gönderdi. Ekibimiz hazırdı ama Japonya’nın çağrısı olmadı, o yüzden göndermedik.

 

  • Japonya’da yaşananlar İstanbul’da olsa ne olurdu?

*Japonya’da yıkımın depremden değil, tsunami yüzünden olduğunun altını çizelim. Türkiye’de depremin üzerinden 12 yıl geçti ve maalesef Türkiye ders çıkarmadı. Açıkça söyleyelim, Türkiye Japonya değil. İstanbul’un nüfusunu azaltmak lazım, afetlerde bu nüfusa yardım edilemez. İmalathanelerin İstanbul’da ne işi var? Anadolu’da iş istihdamını arttırmalıyız. Göç durdurulmalı ve tersine çevrilmeli. Kazakistan bu şekilde başkentini taşıdı.

 

  • Japonya’da Türkiye’deki afete yaklaşım arasında ne gibi farklar var? Japonlar’dan öğrenebileceğimiz neler var?

*Çok iyiler, alt ve üst yapısıyla, bilinçli yurttaşıyla, arama kurtarma ekipleriyle ve acil durumlara olan ulusal hazırlıklarıyla… Ama bu ölçekte bir tsunami onların da beklemediği bir şeydi. Toplumsal düzeni korumak, devlete inancı sürdürmek, ek kazalara yol açmamak, mevcut sorunu çözmeye odaklanmak onlardan örnek almamız gereken noktalar.

 

*17 Ağustos depreminin üzerinden sadece 12 yıl geçti. Depremden korkuyoruz ama bir şey yapmıyoruz. Binayı sağlam yaptığınız takdirde, korkmanızı gerektirecek bir şey yok, korkuyorsanız da bir hamle yapmanız lazım. Yani sadece korkup yerinizde oturuyorsanız burada bir şeyi yanlış yapıyorsunuz demektir. Korktuğumuz şeye karşı gerekli hazırlıkları yapmamız gerekir, bu da binayı sağlam yapmaktır, eğer sağlam olmayan binada oturuyorsak da, o binadan çıkmaktır.”

Birçok depremde bulunmuş ve o anları yaşamış insanların görüşleri, sürekli gazetemizde aktarmaya çalıştığımız başlıklarla örtüşüyor. Sonuç: Deprem hiç hesaplanmayan bir anda gelebilir.

Ben yaptım oldu değil, biz (hep beraber, milletçe) düşünüp en iyisini yapmaya çalışırız, mantığının oluşması dileğiyle…