Bu yıl, Ramazan Ayı bütün güzelliğiyle 11 Ağustosta başlıyor. Bugün; sevinç olan, coşku olan, inanç olan, yardımlaşma olan, dayanışma olan bu tarih, 6 sene önce 2004 yılında korku, üzüntü, endişe ve acı doluydu. Bugünleri unutmamak, gelecekte acı çekmemenin tek yolu. 11 Ağustos 2004 günü, akşam üstü, merkez üssü Sivrice olan 5.3 büyüklüğünde bir deprem yaşadık. Büyüklüğü 2.0 ile 4.5 arasında değişen ve günler süren 149 artçı deprem vatandaşlarımızın huzursuzluğunu daha da artırmıştı. Depremin büyüklüğünün az ve süresinin kısa olması büyük bir felaketin eşiğinden dönülmesini sağlamıştı. Buna rağmen, yaralananlar olmuştu ve birçok yapıda hasar meydana gelmişti.

Doğu Anadolu Bölgesi, dünyanın en önemli deprem kuşaklarından birisi olan Alp-Himalaya Deprem Kuşağı üzerinde bulunmaktadır ve sismik olarak aktif durumdadır. Bölgede, 27 Ocak 2003 tarihinde Pülümür (Tunceli), 1 Mayıs 2003 tarihinde Bingöl, 11 Ağustos 2004 de Sivrice, Şubat 2007 Sivrice ve 8 Mart 2010 Başyurt-Karakoçan depremleri meydana gelmiştir. Sivrice Bölgesi’nin sismik aktivitesinin yüksek oluşu da dikkat çekmektedir.

Elazığ sınırları içerisinde büyüklüğü 6.0 ve üzeri bir deprem meydana gelmedi, inşallah gelmezde. Ancak bu konuda iyi dileklerin ötesinde bir şeyler yapmak gerekli. Çünkü küçük ölçekli denebilecek depremlerde bile ağır can kayıplarımız oldu. Bu can kayıplarının nasıl engelleneceği üzerine çalışmalar yapılmalıdır. Buradaki problemin boyutunu doğru belirlemek gerekir. Deprem sadece sınırları içerisinde meydana geldiği ili değil çevre illeri de etkilemektedir. Dolayısıyla riskli bir deprem kuşağı üzerinde bulunduğumuzdan her an olası bir depremle karşı karşıyayız.

Deprem riski, şehir merkezlerini farklı, kırsal alanları farklı tehdit etmektedir. Şehirlerimiz her geçen gün büyümektedir. Eğer kontrol altında tutulmazsa, deprem dayanımı yetersiz yapı stoku her geçen gün artar, dolayısıyla risk artar ve tehlike büyür. Mart 2010 da Başyurt-Karakoçan Depreminde köylerimizin ne hale geldiğini de gördük. Öyle ise imar ve yapılaşma konusunda bir an önce kalıcı çözümler üretilmeli ve hızlı adımlar atılmalıdır.

Ülkenin siyasi gündemi gelip geçicidir. Şahıslar, makamlarda… Ancak yapılan hizmetler kalıcıdır. Şahıslar hizmetleri ile ölümsüzleşirler. Bu hizmetleri ise millet tayin eder. Öyle ise bizim şahsi gündemimize, geleceğimizle ilgili deprem konusunu almamız gereklidir. Milletin gündemini oluşturan bir konu elbette yetkilileri harekete geçirecektir. Eğer biz Elazığlılar olarak, 11 Ağustos 2004’ü, 9-21 Şubat 2007’yi ve 8 Mart 2010’u unutursak, geleceğimiz bizim gündemimizde olmazsa, deprem konusu yetkililerinde gündeminde olmayacaktır, bugün olmadığı gibi…

 

Gül mevsimi Ramazanın, doyasıya yaşanması dileğiyle…