Deprem ve yapı güvenliği ile ilgili yazılarımın son sözünü, bugün ilk söz olarak kullanmak istiyorum: “Medeniyet seviyesi yüksek, gözünü yıllar sonrasına dikmiş, hedefleri ve büyük projeleri olan toplumlar, depremde en güvenli mekânları kendi evleri olan toplumlardır.”

Ülkemizde yaşanan son yıkıcı depremleri şöyle bir hatırlarsak, 1992 Erzincan Depremi, 1998 Adana-Ceyhan Depremi, 1999 Marmara Depremleri, 2003 Bingöl Depremi, 2010 Başyurt-Karakoçan-Elazığ Depremi ve en son 23 Ekim 2011 Van-Erciş Depremi unutulmayan acılara sebep olmuşlardır. Neredeyse 10 yıldan daha az periyotlarda ülkemizde yıkıcı bir deprem meydana gelmektedir. 7.2’lik depremden sonra meydana gelen 5.6 büyüklüğündeki deprem maalesef acılara acı, zorluklara zorluk katmıştır.

Ülkemizdeki yapıların, özellikle mevcut bina stokunun deprem performansı seviyesi aslında gayet açık bilinmektedir. Ancak bunun her depremde doğrulanması canımızı sıkmaya devam ediyor. Bildiklerimizi adeta teyit etmek için Kurban Bayramı’ndan sonra teknik heyetimizle Van’a doğru hareket ettik.

Fırat Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden Prof.Dr. Zülfü Çınar ULUCAN, Prof.Dr. Yusuf CALAYIR, Yrd.Doç.Dr. Mehmet KARATAŞ, Uzman A. Tevfik BİLDİK, Arş.Gör.Dr. Erkut SAYIN, Arş.Gör. Burak YÖN ve Arş.Gör. Hümeyra ŞAHİN ile yola çıktık. Bu yazımda sizlere teknik heyetimizin hazırlayacağı raporun ön izlenimlerini aktarmaya çalışacağım.

09 Kasım 2011 tarihinde gerçekleşen ikinci yıkımın hemen ertesi günü, henüz kurtarma çalışmaları devam ederken Van’da bulunuyorduk. İlk durağımız kurtarma çalışmaları yapılan enkazlar oldu. Kurtarma ekipleri büyük bir gayretle, hayatta kalma mücadelesi veren insanlara ulaşmaya çalışıyorlardı. Gözlerimizle şahit olduğumuz bu anlar duygu yoğunluğunun üst seviyesini yaşıyordu. Bir tarafta kurtarma çalışmaları devam ederken, diğer tarafta enkazdakilerin canlı çıkarılmasını bekleyen yakınlar, akrabalar dualar ediyorlardı.

İncelediğimiz yapıların hepsinde ilgili yönetmelik ve standartlara aykırı imalatlar bulunuyordu. Özellikle yapım kurallarına uyulmuş ancak hasara uğramış yapılar aradık ama maalesef bulamadık. Amacımız varsa kurallardaki eksiklikleri tespit etmekti fakat yine eksiklik, kurallarda değil projelerde ve imalatlarda çıkmıştı. Sonuç yine aynıydı, insanoğlu betonarme bina yıkılsın diye elinden geleni yapmış ve kısmen başarılı olmuştu. Kısmen diyorum çünkü Erciş’teki yapıları da inceledikten sonra anladık ki, onlarca yapının değil binlerce yapının göçmemesinin sebebi, betonarmenin hesaplardakinden daha dayanıklı davranması idi.

Van ve Erciş’teki camilerin önemli bir bölümü hasar görmüştü. Minareler çoğunlukla yıkılmış ve yıkılırken camilere de önemli zararlar vermişlerdi. Gerek taş ve gerekse betonarme minarelerin deprem etkisi dikkate alınmadan inşa edildiğini ifade etmek hiçte yanlış olmayacaktır. Camiler aslında manevi anlamda olduğu gibi maddi anlamda da sığınaktır, deprem gibi afetlerde toplu barınma ve ısınma ihtiyaçlarının giderilmesinde çok önemli mekânlardır, tabi ki depremi hasarsız veya taşıyıcı olmayan hasarlarla atlatabilirlerse.

Eğer fotoğraflara dikkat edilirse, tamamen göçmüş binalar ve birde ağır hasarlı ancak kısmen ayakta olan yapılar vardır. 2007 ve 1998 deprem yönetmeliklerine göre değil, 1975 hatta 1968 yönetmeliğine uygun olarak inşa edilmiş bir yapı dahi kesinlikle tamamen göçmeyecektir. Önemli olan bir binanın ağır hasar görse de can kaybına sebep olmamasıdır. Bir bina Bayram Otel gibi saniyeler içinde yerle bir oluyorsa, uzun uzun düşünmek gerekir. Otelin yapılış tarihinin 1965 olduğu söylendi. Bu yapı kullanım ömrünü deprem olmasaydı da zaten tamamlamamış mıydı? Demek ki biz deprem dayanımı yetersiz, kullanım ömrünü doldurmuş yapıların depremde bizi öldürmesini bekliyoruz! Ondan sonra yenileyeceğiz.

Sakın 1965 tarihi sizleri yanıltmasın. 2000 yılından sonra yapılmış, ağır hasarlı ve tamamen göçen onlarca bina var. Çünkü yapılar deprem yönetmeliğinin içindeki kurallara göre değil, mevcut dayanımları ile depreme karşı koymaya çalışırlar.

Baktığınızda yıkılmamış ancak yönetmeliğe büyük oranda aykırı yapılar karşımıza çıkmaktadır. Bunlar nasıl oluyor da ayakta duruyor sorusunun cevabı aslında gayet basit. Bayram ve Aslan Otel’de ayaktalardı ancak orta büyüklükteki bir sarsıntıda saniyeler içinde mezarlığa dönüştüler.

Erciş’te bir günde kar kalınlığı yaklaşık 10 cm.yi buldu. Sıkıntılar soğukla beraber daha da arttı. Deprem sadece yıkım ve ölüm değildi, deprem aynı zamanda hasret, acı, çadır hayatı, soğukla mücadele, ekmek kavgası, ailelerin ayakta kalma savaşı idi. Evi sağlam olanların bahçelerindeki çadırda niçin yaşadıklarını, gece yatağınızdan artçılarla sıçradığınızda anlıyorsunuz.

Bu depremi Van ve Erciş’te incelediğimizde, ilk defa bir deprem etkisine şaşırdım: şimdiye kadar 1000’e yakın can kaybı vardı ve onlarca bina yıkılmıştı, yapıları incelediğimizde gördük ki, böyle bir yapı stokunu önceden incelesek ve 7.2 büyüklüğünde bir deprem öngörsek herhalde binaların en az yarısı yani binlercesi yıkılır derdik. Mevcut yapı stoku dikkate alındığında can kaybı ve yıkımın çok daha fazla olması beklenirdi. Depremin 17 Ağustos Depreminin yarısı kadar bir sürede meydana gelmesi, çok büyük bir facianın eşiğinden dönmemizi sağlamıştır.

Merak ettiğiniz soruyu tahmin edebiliyorum: Bu deprem Elazığ’da olsa ne olurdu? İnanın, Türkiye’nin neresinde olsa durum Erciş’tekinden daha kötü olurdu. Bu yüzden afet gelmeden tedbirleri almak, zorunluluğunda ötesinde bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır.

Van Depremini birkaç sayfada ifade etmek mümkün değildir. Teknik yönüyle, duygusal yönüyle, ekonomik yönüyle ilerleyen yazılarımda da incelemeye çalışacağım. Ancak kısaca yapılması gerekenler anlamında gönlümüzden geçenleri şöyle ifade edebiliriz:

 

  • Kentsel dönüşüm planını ve kanununu 15 günde hazırlayıp, ilerleyen günlerde yüzlerce kez revize etmek yerine ortak duygu ve ortak akıl ile mümkün olan en kısa zamanda ancak en sağlıklı çalışmayı ortaya koymak gerektiğine inanıyorum.
  • Türk Beton Enstitüsü’nü kurmak, ülke genelindeki bütün beton santrallerini ve çimento fabrikalarını denetlemek gerekmektedir. Hazır beton denetlenmediği sürece transmikserler, büyük betonyerler olarak birçok bölgede çalışmaya devam edeceklerdir.
  • Yapı denetimi sistemi tekrar gözden geçirilmelidir. Çalışanın, işvereni ne kadar denetleyebileceği önemli bir sorun olarak karşımızdadır. Yapı denetimi devlet kontrolünde olmalıdır. Yapı denetim sistemi içinde bulunan kamu çalışanları, emniyet mensupları gibi kendi memleketlerinde görev yapmamalı ve görev süreleri sınırlı olmalıdır.
  • Yapı denetim sistemi tam anlamıyla deprem dayanımı yüksek yapılar üretmeye başlamadan, sistemin açıkları kapatılmadan kentsel dönüşüm çalışmaları başlamamalıdır. Aksi halde bugünkünden daha büyük problemlerle karşılaşabiliriz.
  • B sınıfı ehliyeti olan bir sürücünün, kamyon ve otobüs gibi taşıtları kullanamadığı gibi her inşaat mühendisi her projeye imza atamamalıdır. Lisans mezuniyetinden sonra eğitim devam etmelidir.
  • Her ilin yapısı farklıdır. Bu nedenle illere özel deprem stratejileri ve kentsek dönüşüm planları oluşturulmalıdır. Yerelde üniversite, belediye ve diğer kurumların iş birliği daha pratik ve kullanışlı projelerin üretilmesini ve gündeme gelmesini sağlayacaktır.
  • İmar ve şehircilik planlamaları, siyasi baskı ve rantın üst düzeyde olduğu belediyelerden alınmalı ve bu işi sağlıklı yürütebilecek kurumlara hatta komisyonlara verilmelidir.
  • İnşaatlarda hep göz ardı edilen kalıpçı ve demirci ustaları sürekli eğitimin parçası olmalıdır. Ayrıca düzenlenecek kanunla inşaattaki eksikliklerden sorumlu tutulmalıdırlar. Böylece imalatın kendi içindeki oto kontrol sistemi geliştirilmiş olacaktır.

 

Deprem ve yapı değil, insan insanı öldürmektedir. Evlerimizin mezarlarımız olmasını istemiyorsak, şeklen değil gönülden, rant için değil hizmet için kentsel dönüşümün bir ucundan tutmalıyız. Ayrıca aynı çalışmalar kırsal yerleşim bölgeleri içinde yapılmalıdır. Kırsal bölgelerdeki planlamalar iyi yapılırsa kentlerden köylere göç başlatılabilir. Bu sayede ülkemizde sosyal ve ekonomik anlamda birçok sıkıntının da önüne geçebiliriz.

Depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Yüce Mevla’dan rahmet, yaralılara acil şifalar ve tüm milletimize başsağlığı diliyorum. Bir daha böyle acılar yaşamak istemiyorsak, deprem dayanımı yüksek yapılar inşa edelim…

VAN1 VAN3 VAN5 VAN6 VAN9